Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

ANASAYFA


Ah şu samimiyetsiz, yüzsüz ve iki yüzlü insanlar olmasaydı…
Iyilik veya kötülük, mutlak bir durum değildir. Çünkü evrene baktığımızda herşey güzel ve yerliyerindedir. Ancak yaradılış gereği, iyilik ve kötülük insanlara ait bir olgudur. Bundan dolayıdır ki, canlı varlıkların tarihine bakıldığı zaman iyilik ve kötülük güncelliğini hep korumuştur. Kötülüğe sebep veren nesne, insanın kendi egosu yani nefsidir.
 

Kötülüğün sıfatı, karekteri…
Varım deyip insanı yarı yolda bırakanlar, emanete ihanet edenler, iyi niyeti kötüye kulananlar, dil tatlı fakat kalpte fesat gizli olanlar, ilimden bilimden ahkam kesenler, güveni istismar edenler, söz verip sözünde durmayanlar, ikrar verip ikrarından dönenler, vs. vs. Velhasıl insanlık aleminde, bu gibi karekterlerle sıkca karşılaşmak mümkündür.
 

Unutmayalım ki kötülük olmasaydı iyiliğin, ihanet edenler olmasaydı onurlu insanların, kötüler olmasaydı iyi insanların, vs. değeri olmazdı. Öyle ya o zaman insanlar, neyin mücadelesini vereceklerdi?  

 Kızmasına kızıyoruz da fakat aklımıza, ister istemez şu soru gelmektedir. Samimiyetsiz, yüzsüz ve iki yüzlü insanlar olmasaydı acaba Dünya, huzurlu mu yoksa sıkıcı mı olurdu? Sorunun cevabı, algılamaya göre farklı yorum ve cevaplar da bulunmak mümkündür.  

Bizce insanlık alemi için farklı görüşler, düşünceler, fikirler sağlıklıdır. Fakat samiyetsiz, yüzsüz ve iki yüzlü gibi karekterleri belirleyen unsurlar zararlıdır. Diğer bir deyimle Dünya samiyetsiz insanlar olmadan elbetteki daha huzurlu olurdu. Çünkü bu huzur, sıkıcılık değil belki de şimdiye kadar hiç tanımadığımız bir iç zenginlik olurdu. 

Dünya daha huzurlu olurdu…
Neden derseniz ?

* Insan ilişkileri daha güvenilir ve şeffaf olurdu,

* Güvensizlik, dedikodu, enrikalar gibi sosyal zehirlemeler azalırdı,

* Sözün değeri artar, niyetin içtenliği anlaşılır olurdu,

* Toplumda adalet ve dayanışma daha güçlü bir zemine sahip olurdu, vs.

Ancak bu, herkes mükemmel olurdu anlamına gelmez. Çünkü insan doğası inişli çıkışlıdır. Fakat kötülüğün bu maskeli türü daha az olurdu ve bu durum bile büyük bir huzura vesile olurdu.

Kötülüğün bu "maskeli" türü, daha az olurdu ve bu bile büyük bir huzur getirirdi diye düşünüyoruz. 

Her zaman senin yanındıyız şu diyenler,
Sen varsan bizde varız çağrışan şu diller,

Candan can, dostan dost gibi görünenler,

Ey mangalda kül bırakmayan mahlukatlar,

Adam gibi adam olun ki, adamdan saysınlar.
 

Seyyid Hakkı, ol dostan yana akar suyumuz,
Ikilikten uzak, Dosta ayandır garip özümüz,

Bizim, iki yüzlü riyakarlara budur sözümüz,

Ey mangalda kül bırakmayan mahlukatlar,

Adam gibi adam olun ki, adamdan saysınlar.
 

Yalaka, yüzsüz, samiyetsiz ve iki yüzlü insanları sevmek elbetteki mümkün değildir. Çünkü insanoğluna, adam gibi adam olmak karekteri yakışır.   

Ne yazık ki canlı varlıkların tümünde, iyilerin olduğu gibi elbette kötüler de vardır. Bütün canlı varlıkların hepisi iyi olsaydılar tabii ki kötülük olmazdı. Her insanoğlu, güzel olsaydı o zaman çirkin olmazdı. Insanlar mutlu olsaydı, göz yaşına gerek kalmazdı. Vs. Vs… 

Dolayısıyla yaşam yolunda, insanların karşısına çıkan bir çok engeller vardır. Bu engeller, insanlar için birer sınavdır. Sınavdan başarılı olmanın sırrı ise, sabır ve sabretmektir.  

Sonuç itibariyle iki yüzlü insanların ihaneti, riyası, samimiyetsizliği adam gibi adam olanları yolundan alıkoymamalıdır… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Adalet ve zulüm... 
Adalet, hak ve hukuka uygunluk, her hak sahibine hakkını vermek ve haksızları cezalandırmak, hukuk önünde herkese eşit davranmak demektir.

Adaletin zıddı zulümdür.

Zulüm, başkasının mülkünde onun izni olmaksızın tasarruf etmek, hak ve hukuk dinlememek manasına gelir.

Allah hakkında zulüm muhaldir.

Çünkü mülkün ondan başka sahibi yoktur. Gerçeği böylece tespit ettikten sonra adalet konusuna girebiliriz.

Adaletin iki temel esası var…

Birincisi, ihkak-ı hak yani kanun nizam tanımayan-Hakını zorlan alan, diğeri zalimleri cezalandırmak. Ihkak-ı hak, her yaratığa, her hayat sahibine varlığı için gerekli her şeyin en güzel surette verilmesi demektir.
 

Kendimizden örnek verelim…
Organlarımızdan hangisinin yerini veya şeklini beğenmiyoruz?

Hangisinin vazifelerine itirazımız var?

Sayılarını noksan mı buluyoruz fazla mı?

Göz yüze, parmak ele takılmış. Iki kulağa karşılık bir ağzımız var. Ayaklarımız altta, başımız üstte yer almış. Bu ilahi tanzime kim itiraz edebilir!

Her bir ağaç, her bir hayvan, her bir çiçek, her molekül, her atom ve semadaki her sistem ihkak-ı hakkı güneş gibi göstermiyor mu? İnsanoğlu adaletin bu tecellisi üzerinde çok durmuş ve onu anlamada hayli yol almış. Astronomiden biyolojiye, tıptan jeolojiye kadar yazılan bütün eserler, bir bakıma bu hakikatin tefsiri.

Adaletin diğer yönü ise, zalimlerin cezalandırılması, her ferdin layık olduğu mükafatını yahut cezasını görmesi. Işte, akıl ve vicdan emrediyor ki, adaletin birinci yönünün sonsuz bir hikmetle işlediğini gören insan, ahirete bakan bu ikinci yönüne karşı da iman ile, teslim ile mukabele etsin. Ama, gel gör ki, uygulama böyle olmuyor! Nice insan, ahiretteki tecelliyi bu dünyada arıyorlar. Zaten, adalet tartışmalarının çoğu bu yanlış arayıştan kaynaklanmıyor mu?”
 

Adalet nedir? Yerli yerine koymaktır.
Zulüm nedir? Kendi yerinde olmamaktır.

Adalet nedir? Ağaca su vermektir.

Zulüm nedir? Dikeni sulamaktır.

Zulmün kaynağı nedir? Zulmün kaynağı aşağıdakilerden biridir:
 

Cehalet…
Bazı hallerde, zalim olan kişi gerçekten ne yaptığını bilmez. Birinin hakkını çiğnediğini bilmez ve yaptığı işten tamamen habersizdir.
 

Ihtiyaç…
Bazı hallerde, başkalarının elindeki şeylere olan ihtiyaç, insana böyle şeytani bir iş yaptırması hususunda vesvese verir. Ihtiyacının olması halinde ise, böyle bir lüzum yapmaya meyli olmayacaktır.
 

Acizlik ve güçsüzlük…
Bazı hallerde insanın başkasının hakkını eda etmeye gücü ve kudretin olmaması sebebiyle gayri ihtiyari olarak zulüm yapar.
 

Bencilik, öç alma ve intikam:

Bazen yukarıdaki hallerden hiç birisi yoktur. Ama, bencilik, insanın başkalarının hakkına tecavüz etmesine sebep olur. Veya intikamcılık ve öç alma hissi onu zulme, kötülüğe iter veya bencillik ruhu başkalarının hakkına tecavüze sebep olur. Buna benzer daha nice örnekler... 

Fakat şuna dikkat edilmelidir ki;
Kötü sıfatlar, eksiklik ve noksanlıkların hiçbirisini Allah’ın mukaddes zatında bulunmaz. Çünkü O her şeyi bilir, her ihtiyaçtan münezzeh, her şeye kadir ve herkese karşı latif (şefkatli)'dir.
 

Böyle olunca da bir zulüm yapmasının manası yoktur.
O, sonsuz bir vücuttur. O’nun kemali sonsuzdur, hudutsuzdur. Öyle bir Zattan, hayır adalet, kemal ve rahmetten başka bir şey kaynaklanamaz. Eğer kötü amel işleyen insanlara bir ceza veriyorsa; bu, hakikatte onların amellerinin neticesidir. Alkol ve uyuşturucu madde kullandıkları için çeşitli hastalıklara duçar olan insanların kötü amellerinin neticesini gördükleri gibidir.
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi…
Seyyidlerin, tarihte karşılaştıkları zorluklar ve yazılı belgeler hakkında...
Tarihten kaynaklanan bazı sebeplerden ötürü, elde bulunan yazılı belgeler kimi zaman dönemin saltanatlarının baskıları sonucu saklanmış ve daha sonraları da saklanan yerler bulunmamıştır. Kimi zaman da saltanatın emriyle toplanıp yok edilmiştir.
 

Bu sebeplerden dolayı Alevilikte yazılı gelenekten çok, sözlü geleneğin hakim olduğu gerçeği sözkonusudur. Bu sebeple günümüzde sözlü geleneği yazılı geleneğe dönüştürürken, bazı olumsuzluklarla karşılaşmak gayet doğaldır.

Günümüz ilim, bilgi ve teknoloji çağı olması itibariyle mevcut imkanlarla bazı gerçeklere ulaşmak mümküdür. Bu imkanlar çeşitli ülkelerin Kütüphanelerinden, çeşitli yerli veya yabancı yazarlardan veya elde bulunan çeşitli eski yazı gibi belgelerin tercüme edilmesi sonucu elde edilen bilgilerdir.  

Ocakların, secere konusuna gelince…
Ocakların gerçek seceresi, Ocağa ikrar vermiş olan canlı talipleridir yani yol evlatlarıdır. Çünkü ikrar vermiş bir yol evladı Mürşidini, Pirini ve Rehberini iyi bilir.
 

Ancak artniyetli insanlar, kendi çıkar ve menfaatlerini göz önünde tutarak uyduruk ve bazı artniyetli Seyyidlerin evlatlarınca yapılmış yanlışlıkları gerçek hizmet sahiplerine mal edilerek hatta onları suçlayarak, karalıyarak, zor durumda bırakarak hizmetlerine engel olma gayreti içinde olduklarını da biliyoruz.   

Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi hakkında…
Seyyid Seyfeddin Ocağı evtlarınca yapılan araştırma sonuçlarınca ortak bilgiler şu istikamettedir. Zaman ve süreç içerisinde elde edilen bilgiler neticesinde elbetteki düzenlemeler olacaktır.
 

Seyyid Seyfeddin Ocağı, Elazığ Palu ilçesine bağlı Seydili köyündedir ve Sır mekanı-kabri ise, Palu’nun Zeve semtindeki Palu mezarlığındadır. 

Seyfeddin ve Seyfeddin, isimleri hakkında…
Arapça da, Sayf al-Din, okunușu Seyfeddin ve Türkçe de ise, Seyfettin olarak okunur. Bunun sebebi ise, Alfabedeki harflerden kaynaklanmaktadır.
 

Bazı örnekler...
* Seyyid - Seyit

* Muhamed - Muhammet

* Muhammed - Mehmet

* Cemalleddin - Cemallettin

Dolayısıyla köken olarak, doğru olan Seyfeddin’dir.
 

Seyfeddin, isminin anlamı Dinin kılıcı, koruyucusu, askeri anlamına gelmektedir.
Seyfullah veya Seyfi isimleri, Seyfeddin isminden esinlenmiștir.
 

Seyyid Seyfeddin, lakapları…
Seyyid Sabun, Sayyid Sabır, Seyyid Safi, Seyyid Seyfi…

Halk arasıbnda en popüler lakap, Seyyid Sabun lakabıdır.
 

Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi...
Tarihi notlara göre Ehli Beyt evlatları, Emevilerin ve daha sonra da Abbasilerin baskıları ve vermiş oldukları sıkıntılardan dolayı, Arabistan toprağını terk etmek zorunda kalmışlardır. Çünkü Muhammed Ali islamının yaşaması gerekiyordu. Dolayısıyla Iran topraklarına, Anadolu’ya ve başka ülkelere dağılmışlardır.
 

Seyyid Şah Haydar ve Seyyid Seyfeddin Ocağı’nın diğer evlatlarından edindiğimiz bilgilere göre Seyyid  Seyfeddin soyu, On Iki Imam yedincisi olan Imam Musa-i Kazım soyundan geldiği rivayet edilmektedir. 

Seyyid Seyfeddin’in Anadolu’ya göçü hakkıda iki yorum söz konusudur...
Birinci yoruma göre ve bizce kabul göre de Seyyid Seyfeddin, Iran Horasan diyarından Tütkmenistan’ın Azak denizi boylarına, oradan Arnavutluk üzerinden Kosova’ya bugünkü Balkanlara ve tahminen 1100 ile 1200 yılları arasında Kosova üzerinden Elazığ ili-Palu ilçesine bağlı Seydili Köyü’ne göç ederek burayı kendine yurt edinmiştir.  Seydili köyü’ne yerleşen zatın Seyyid Seyfeddin olduğu sanılmaktadır. Bugün halen Elazığ ili-Palu ilçesi’nde Seydili Köyü’nde ocağı vardır. Günümüzde bu Ocak, Vakfiye olarak kullanılmamaktadır.
 

Ikinci yorum ise Seyyid Seyfeddin, ilk Mardin-Savunan köyüne, sonra Diyarbakır-Savur köyüne oradan da takriben 1100 ile 1200yılları arasında Elazığ’ın Palu ilçesine bağlı Seydili köyüne göç etmiş ve burayı kendine yurt edinmiştir.  

Seydili köyüne yerleşen ulu zatın, büyük ihtimalen Seyyid Seyfededin olduğu beyan edilmektedir. Elazığ-Palu ilçesine bağlı Seydili köyünde, ocağın varlığı halen söz konusudur ve Seyyid Seyfeddin Ocağı, günümüzde Vakfiye görevini yapmaktadır.  

Seyyid Seyfeddin’in, dört çoçuğu dünyaya gelmiştir. Bunlar Seyyid Safi, Seyyid Veli(Ismail)-Azakların atası, Seyyid Haydar ve Seyyid Küçük’türler.. 

Seyyid Seyfeddin, Hakk’a yürümesinden sonra bu dört kardeşler, zamanın hükümdarlarınca rağbet gören ve güçlü konumda olan Nakşibendi tarikatının baskıları, verdikleri sıkıntılar sonucu tahminen 1800 ile 1900 yılları arasında Dersim-Tunceli ilinin çeşitli yerlerine göç etmişlerdir.   

Seyyid Seyfeddin’in Sır mekanı yani kabri, Palu ilçesinin Zeve semtindeki Palu mezarlığındadır. 

Dersim-Tunceli, yerleşim alanları...
* Nazimiye ilçesinde, Taru,

* Mazgirt ilçesinde; Seydili, Balan ve Mılan köylerini yurt edinmişlerdir.
 

Dersim, Elazığ yöresinde halk arasında Seyyid Sabun olarak da bilinir. Vesikalarda ise, Seyyid Seyfeddin veya Seyyid Seyfettin olarak geçmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmemekle birlikte, 1515 li yıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir.  

Seyyid Seyfeddin Ocağı, taliplerinin bulunduğu alanlar...
Elazığ, Dersim-Tunceli, Erzincan, Erzurum, Muş, Sivas, Tokat, Balıkesir, Izmir, Aydın, Izmit ve Türkiyenin diğer illerinde de varlıkları söz konusudur.
 

Seyyid Seyfeddin Ocağı’nın Mürşid, Pir ve Rehber konumu...
Mürşidi, Ağuiçen ocağındandır,

Piri, Şeyh Ahmet ocağındandır ve

Rehberi, kendi ocağımızdan Seyyid Süleyman’dır.
 

Seyyid Seyfeddin Ocağı,, Baba Mansurların piri ve Kureşanlıların da Mürşidi dir. 

Paulu ilçesine bağlı Seyyidili Köyü’nün çoğrafik konumu...
Dersim-Tunceli il merkezine yaklaşık 70 km,

Elazığ il Merkezine 60 km,

Diyarbakır il merkezine 100 km ve Bingöl il merkezine de 65 km’dir.
 

Seyyid Seyfeddin kerameti, hakkında...
Seyyid Seyfeddin, Elazığ-Palu-Seydili köyü’ne  yerleştiğinde köylüler, Seyyid Seyfeddin’in kim olduğunu merak ederler. Meraklarından  Seyyid Seyfeddin’ne sorarlar. Kimsin, ne yaparsın? vs.
 

Seyyid Seyfeddin, ben de sizin gibi Allah’ın bir kuluyum, nasip buraymış diye cevap vermiş. Seyyid Seyfeddin’in konuşmaları, hal ve hareketleri köylüleri oldukça etkiler. Bu durumdan dolayı, tekrar tekrar kendisine sorarlarmış. 

Seyyid Seyfeddin, kendisinin Horasan erenlerinden olduğunu söyler. Seyyid Seyfeddin’i bilenler köylülere, Seyyid Seyfeddin’in keramet sahibi bir zat olduğunu kendilerine anlatılır. Bunun üzerine köylüler daha da meraka düşerler. Seyyid Seyfeddin’den kendilerine kerametini göstermesini isterler.

Rivayete göre Seyyid Seyfeddin, köylülere ne yapmamı istiyorsunuz? diye sorar. O esnada bir dut ağacının dibinden geçiyorlarmış. Köylülerden biri, bu dut ağacından bir dal kes de görelim demiş.
 

Seyyid Seyfeddin sorar, kökten mi yoksa? Köylü, bir dal kes yeter der. Seyyid Seyfeddin, elindeki asayı sallarken iki dal birden kesilmiş ve buna şahit olan köylüler Seyyid Seyfeddin’e eyvallah etmişlerdir.

Seyyid Seyfeddin’e bu dut ağacından bir dal kes diyen köylü evine giderken, yolda komşusuyla karşılaşır. Hal hatır ederlerken komşusu, heycanlı görünür. Köylü komşusuna sorar, hayırmıdır? Sorusunu tam sormadan senin iki çoçuğun öldü, der. Bu kederli haber üzerine köylü, heyvah kökten deseydim o zaman kökümüz kesilirdi diye kendi kendine söylenmiştir. 

Bu olay, köylüler arasında konuşulur ve olay, köylülerin üzerinde bayağı etki yapmıştır. Velhasıl köylüler, Seyyid’in huzuruna giderler. Seyyid’e niyaz olurlar. Seyyid Seyfeddin’e, köyün en değerli yerini gösterirler, hangi köyü istersin sorusunu sormadan, Seyyid Seyfeddin, beni rahat bırakın yeter diye kendilerine cevap verir. Benim nasibim, buraymış der. Seyyid Seyfeddin köylülerden büyük saygı ve ilgi görür. Köylüler, Seyyid Seyfeddin’in yaşadığı yere „Seydili köyü“ ismini verirler.
 

Diğer bir keremeti hakkında…
Hırkasını nehir suyunun üstüne sererek, bir taraftan diğer bir tarafa geçerek kendi kardeşlerini karşıladığı rivayet edilir.

Seyyid Sabun, lakabı hakknda...  

Seyyid Seyfeddin’in taliplerinden biri, Suriye’ye iş yapmak ister. Talip Pirinden destur yani müsade ister. Seyyid Seyfeddin, talibine "Talip nereye gidersen git yolun açık ola. Yanlız atalarını, ata yurdunu unutma. Çoluk çoçuğunu yetim koyma. Yolunu yordamını ve Pirini unutma. Kendini Dünya malına verme, seni yaradanın var, ondan başkasına kulluk etme. Ben, seni sana seni Allah'a teslim ediyorum. Söylediklerimden kusur eylemezsen, Canab-ı Hakk’ın yardımıyla yolun açık, işinde başarı elde edeçeksin. Yolun açık ola" der.

Talip; "Pirim, yolumdan dönersem o an Allah’a kanım helaldır. Siz, duanızı benden esirgemeyin. Bende taliplik hakkıma bağlı kalacağım ve her sene size gelip eteğinize niyaz olacağım" der. Ve sonuçta talip, Suriye’ye gider orda bir sabun fabrikası açar. Kendi işinde oldukça başarılı olur. 

Pirine verdiği ikrara yani söze bağlı kalıp, her sene köyüne gelip Pirini ziyaret edermiş. Pirine fazlasıyla sabun beraberinden getirirmiş. Seyyid Seyfeddin’de bu sabunu her seferinde, insanlara, taliplere dağıtır ve böylece devam edermiş. Dolayısıyla Seyyid Seyfeddin, „Sabun“ lakabını buradan almıştır.

Rızalık lokması-Hakkkula, hakkında...
Beyağlame, isim Şahtalibi yani Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resül’ün haricindekiler. Diğer bir deyimle Ocakzade olmayanlardır. Bir Pire bağlanıp, Ehli Beyt’e gönül verip yola girenlerdir. Doğu Anadolu Dersim-Tunceli’den örnek vereçek olursak; Şadianlar, Hıranlılar, Hizollular, Abdallar, Demenanlılar vs. bütün bu ezbetler yani aşiretler Hakkula-Rızalık lokması olarak Kureşanlıların hakkıdır, rızalık lokmasını Kureşan Ocağı’na verirler.

Kureşan Oçağı’da rızalık lokmasını Baba Mansur Ocağı’na, Baba Mansur Ocağı Seyyid Seyfeddin Ocağı’na, Seyyid Seyfeddin Ocağı da Şeyh Ahmet Ocağı’na, Şeyh Ahmet Ocağı’da Ağuiçen Oçağı’na, Ağuiçen Ocağı’da kendi Mürşid ocağına derken Rızalık lokması, Hünkar Hace Bektaş-ı Veli Dergahı’na sunulur. Orada, aş olarak pişer ve insanlara paylaşılır. Bu da yolun, el ele el Hakk’a olduğunu ve dolayısıyla Yol, Taliplik üzerine kurulmuştur.
 

Seyyid Seyfeddin Ocak evlatlarının ikamet ettiği yerler…
Taru Bingöl-Nazimiye Dersim de; Seyyid Veli, Seyyid Süleyman Azaklar,

Gemik-Mazgirt Dersim de; Özmenler,

Deriova-Nazimiye Dersim de; Gerçekler.

Balaban köyü-Mazgirt Dersim de; Klavuzlar,

Riçik köyü-Mazgirt Dersim de; Şimşekler, Doğanlar,

Mastan yeni ismi Orta Harman köyü-Mazgirt Dersim de; Açıkgözler, Yücetepeler

Hayvatlı-Mazgirt köyünde: Yücetepeler,

Seyyidli/Seyyidan köyü-Mazgirt Dersim de: Küçükler, Solmazlar, Yalçınkayalar

Örs köyü-Mazgirt Dersim de: Azaklar

Elağmur köyü-Mazgirt Dersim de: Yıldırımlar,

Karlı Ova köyü-Bingöl de: Safiyanlılar,

Gamişan köyü-Bingöl de: Safiyanlılar,

Haci Yusuf köyü-Mazgirt Dersim de: Şahinler ve

Tercan ilçesi-Erzincan da; Doğanlar,
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Seyyid Seyfeddin Ocağı, Video LİNKİ: https://youtu.be/55CEr2A0EyY

Alevi inancında, özünü Dar’a çekmek ve Dar çeşitleri...
Alevi inancında “özünü Dar’a çekmek”, bireyin kendi iç dünyasıyla yüzleşmesi, nefsini sorgulaması, topluma dolayısıyla ikrarına karşı sorumluluk alması anlamına gelen derin bir manevi ve ahlaki duruştur. Bu uygulama, hem bir iç hesaplaşma ve hem de cem topluluğu önünde gerçekleşen ritüeldir.
 

Dar’a durmak…
Dar, kelime mansı; Ayağa kalkma, ayakta durma, kıyamla Hakk’ın huzuruna durmaktır. Inanç boyutunda; Ölümden sonra, yeniden dirilip ayağa kalkmatır.
 

Alevi inacında ise; Hakk Muhammed Ali huzurunda, Mürşid-Pir nazarında kendi özünü dara çekerek Mürşid-Pire teslim olmaktır. Özünü, dara çekmenin amacı ise; Ölmeden önce ölmek, kendi yaşamını sorgulamak ve dünyanın fani olduğunu unutmamaktır. 

Özünü dara çekme, sorgulama her mekan ve meydan da olmaz.
Cem erkanında kurulan Hakk meydanı; Dar meydanı, arınma meydanı, edep erkan meydanı ve ibadet meydanıdır.
 

Kutsallığı gereği, Hakk Muhammed Ali meydanı’nda; Yalan ile dolan olmaz. Özümüzle, sözümüzle, hal ve davranışımızla tamamen şefaf olunmalıdır. Dar erkanı, Mürşid ve Pir tarafından yolun ilim irfanı doğrultusunda yerine getirilip ve uygulanır. 

Özü, dara çekmek Hakk Muhammed Ali, Mürşid-Pir ve toplumun huzurunda; Topluma karşı, doğaya karşı, kendine karşı dolayısıyla mevcudata karşı yapılan yanlışlardan, hal ve davranışlardan ötürü dara çekilip yargılanmaktır.  

Özü dara çemek, malım ve canımla Hakk Muhammed Ali darındayım, Erler evliyalar meydanındayım; Haklı hakkını istesin canımla malımı ortaya koymuşum! Bu da kişinin rızalığı ile yargılanmasının ifadesidir. Yapılan yanlışlardan, haksızlıklardan arınmak ve arınmaya, hazırım demektir. 

Toplum hayatını düzenleyen kayde ve kurallar, Alevi inancında; “Eline Diline Beline hakim ol“ kurallarıdır. „Eline Diline Beline hakim olma“ kuralı, Alevilerin yaşamları boyunca uymaları zorunlu ahlak sisteminin adeta simgesidir.  

Eline hakim olmak; Elinle, koymadığını almamak,
Diline hakim olmak; Gözünle, görmediğini söylememek ve

Beline hakim olmak; Harama, uçkur çözdürmemektir.
 

Bu kural, Alevi toplumunun çok güçlü ahlak sisteminin özetidir ve alevi din ulularının deyimiyle kıldan ince, kılıçtan keskindir. Yolun bu kurallarına uymayanlar, düşkün sayılırlar. Düşkünler, toplumdan soyutlanır ve işledikleri hatanın durumuna göre, değişik şekillerde cezalandırılırlar. 

Dolayısıyla birçok inançta şiddete dayalı (El kesme, dara çekme, kurşunlama, kişinin taşlanması gibi ölüm cezalar… vesayre) yaptırımlar(ceza) sözkonusu iken Alevi toplumunda, yaptırım uygulamaları farklıdır. Ölüm ve benzeri yaptırımlar yerine toplumdan dışlanma, en ağır ceza olarak uygulanır. Toplumdan dışlanma yaptırımı, işlenen suçun ağırlığına göre değişir. Dışlanmalar, süreli ya da süresiz olarak uygulanır.  

Hakk Muhammed Ali meydanında suçlu bulunan bir kişi, inanç kuralları gereği düşkün ilan edilir. Uygulanan cezadan sonra toplumun, düşkün kişi ile hiç bir şekilde ilgi ve ilişki kurulmaz, selam verilip alınmaz yani toplumdan tamamen soyutlanır. 

Özünü dara çekmek; Eteğindekini dökerek, yalın ayak, başı açık, pak olunup canından, malından geçerek yeniden doğmak ve Hallac-ı Mansur gibi yol uğruna serini vermek, Fazlı gibi yol uğruna başı vücudundan ayırmayı göze almak, Nesimi gibi yol uğruna yüzülmeye hazır olmak, Pir Imam Hüseyin gibi yol uğruna şirin canını vermeye hazır olmakdır. 

Alevi inancında, „Dar“ dört türlüdür…
Dar-ı Mansur, Dar-ı Fazlı, Dar-ı Nesimi ve Dar-ı Fatma.
 

Dar-ı Mansur; Enel Hakk dediği için, cehaletin yobazları tarafından dara çekilip katledilmiştir. Dolayısıyla dimdik ayakta durarak sağ elini, kalbinin üzerine ve sol elini ise, yana sarkılacak vaziyette durulur. 

Dar-ı Fazlı; Fazlı, eğilip iki elini karnından aldığı yaraların üstüne basarak ve yolumdan dönmem anlamında secdeye kapanmıştır. Dolayısıyla Dar-ı Fazlı, iki elini kalbinin üstüne kapatarak yarı eğilmiş vaziyette durulur. 

Dar-ı Nesimi; Batıl inanca karşı geldiği için, zamanenin gericileri Nesimi’yi diz üstü oturtup derisini yüzmüşlerdir. Dolayısıyla Dar-ı Nesimi, diz üstü oturup secdeye ve ayakta duracak vaziyette durulur. 

Dar-ı Fatma; Rivayete göre Hz.Muhammed Mustafa, torunları Imam Hasan ve Imam Hüseyin’den su ister. Sevgili dedelerine su getirmek için Imam Hüseyin acele ederken sol ayağının baş parmağı taşa takılarak kanar. Sevgili dedesi görüp üzülmesin diye sağ ayağını kanayan sol ayağının baş parmağının üstüne kapatarak, akan kanı gizler. Fatma Ana, Imam Hüseyin’in ayağını pansuman ettiği için, „Dar-ı Fatma“ denir. 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevi inancında, Niyaz…
Alevi inancında “Niyaz” saygı, dua, gülbenk, selamlama, bağlılık ve teslimiyet gibi anlamları içeren çok yönlü bir terimdir. Aleviler birbirlerini selamlarken saygı anlamında “Niyaz ederim” der. Bunun anlamı, engin gönüllü bir şekilde saygı, hürmet sunmaktır. Dolayısıyla hem bir saygı gösterme biçimi ve hem de manevi bir haldir.
 

Niyaz, aynı zamanda dua etmek, bir dilekte bulunmak anlamın da gelir. Örneğin Yol ulularının ve önderlerinin isimleri anıldığında, Aşk ile niyazım olsun deyip elin baş parmağı öpülür ve el kalbin üzerine konulur. Bunun manası da Dua ile selam olsun, Hakk’ın selamı, rahmeti üzerine olsun, Hakk ve hakikate yürekten-kalben bağlıyız gibi anlamları ifade etmektedir. Dolayısıyla burada niyaz Hakk’a yönelme, dua etme anlamındadır.  

Alevi deyişlerinde veya nefeslerinde veya Cem erkanlarında “Niyaz” sözü sıkca kullanılır. Örneğin niyaz ederim veya niyazım olsun gibi. Burada niyaz, Hakk’a yönelme, dua etmek, dilekte bulunmak anlamındadır. 

Dün gece seyrimde bir dolu içtim,
Sultan Hace Bektaş sen imdat eyle.
Çok niyaz eyledim yalvara düştüm,
Hünkar Hace Bektaş sen imdat eyle.

Kul Himmet
 

Farsça Ni-az kelimesinden türeyen niyaz, ihtiyaç anlamanına gelir. Dini literatürde ise; Dua, selamlamak, yalvarma, yakarma, saygı, hürmet ve rızalık lokması anlamına gelir. 

Alevi inancı temelinde, Allah’ın verdiği nimmetlere sonsuz şükür ve minnet söz konusudur.  O’na yalvarır, yakarır, sığınır, dilek konusunda kendisinden ihsan ve yardım dilemektir.  

Can olgil can içinde, kalma güman içinde,
Istediğin bulasın yakın zaman içinde.
Rükü sücuda kalma, ameline dayanma,
Ilmi amel gark olur naz ve niyaz içinde.

Yunus Emre
 

Yaradan ile yaratılanın arasında kurulan gizli, eşsiz ve aracısız diyalogdur. Kalpler, Allah’ı anarak ve zikir etmekle ancak manevi huzura kavuşur.   

Har içinde biten gonca güle, minnet eylemem,
Arabi’yi Farsi’yi bilmem, dile minnet eylemem,

Sırat-ı üzre Mustakim, gözettim Rahimi,

Zalimin talim ettiği, yola minnet eylemem.
 

Bir acayip derde düştüm, herkes gider karına,
Bugün buldum bugün yerim, Hakk kerimdir yarına,

Zerrece tamahım yoktur, şu dünyanın varına,

Rızkımı veren Hüda’dır, kula minnet eylemem.
 

Ey Nesimi Can, Nesimi ol gani mihman iken,
Yarın şefaatlarım, Ahmed-i Muhtar iken,

Cümlenin rızkını, veren ol gani seddar iken,

Yeryüzünün halifesi, hünkara minnet eylemem.

Seyyid Nesimi
 

Cem erkanına katılan canlar, ellerinde rıza lokması ile katılırlar. Burdaki lokma; Emeğini, kazancını, rıskını yol kardeşleriyle, insanlarla paylaşmaktır. Benlikten, bencilikten uzaklaşmak için paylaşım ahlağına, ilkesine bağlı kalmaktır. 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevi inancında, kadere inanmak veya kadercilik var mıdır?
Kadercilik, mahkümiyettir. Diğer bir deyimle ruhun,beynin ve aklın düşünme yeteneğine engel olmaktır. Oysa doğuşta insana bağışlanmış ruhun, beynin ve aklın olgunlaşması esas kılınmıştır. Çünkü düşünen ve olgunlaşan bir akıl, insanı Hakk ile hakikate ulaştırır.
 

Kendi iyiliklerinden, kötülüklerinden insanoğlu kendisi sorumludur. Her türlü kötülüğü yapacaksınız sonrasında, Allah’ı veya başka birini yaptığınız kötülüklerden sorumlu tutacaaksınız. Dinde, böyle bir ilke yoktur. Çünkü ibadet, kötü alışkanlıklardan arınmak içindir ve yalvarış, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız hataların bağışlanmasını Canab-ı Hakk’tan dilemektir. 

Bir gün kader hakkında Hz.Muhammed Mustafa’ya sorarlar, “ey Allah’ın elçisi kaderiye nedir?”
Hz.Muhammed Mustafa; “Kaderiye önceden yazılmış, çizilmiş diyerler kabahatlerini Allah’a yükleyenlerdir. Işte bunlara rahmet okumayınız, selam dahi vermeyizin” buyurmuştur.
 

Kader kelime anlamı; Ölçü, ölçmek, denge, miktar, düzen,  plan ve proğram gibi anlamlara gelmektedir. 
Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir takdir-ölçü ile yarattık. Kamer Suresi, Ayet 49.
 

Demek ki Allah insanoğluna ölcüde kalabilmek, dengeyi sağlıyabilmek için akıl ve mantık vermiştir. Aklın dengesi bozulunca evet insan her türlü yanlışı yapar, her türlü belaya bulaşabilir. Diğer bir anlamda kader, kendi haddini bilmektir. Hadini bilmek bir ölçüdür, bir dengedir. 

Her türlü haltı işleyeceksin ve daha sonra, kalkıp bu benim kaderim deyip Allah’ı kendi yanlışlarına ortak edeceksin veya sorumlu tutacaksın. Dikkat edilirse Kader, iyilik için değil sadece kötülük için kullanılmıştır. Iyi ve güzeli yapınca kendi marifeti, kötülük yapınca Allah’ın suçu oluyor. Bu da bize şunu gösteriyor ki tembel insanlar, kendine kolay yolu seçmişlerdir. 

Canab-ı Hakk diyor ki; “Tedbir senden, takdir benden...
Tedbir hakkında, halk arasında sıkca kullanılan bir söz vardır; “Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a emanet et.” Yani işimizi, kadere bırakmanın ve çaba sarf etmemenin yanlış olduğu vurgulanmıştır.
 

Hayat ile ilgili bir örnek...
Hayat bir amaçtır, amaca ulaşmak mücadele ve azim ister. Geçimi sağlamak için bir iş bulmak, para kazanmak oldukça zordur lakin ekmek aslanın ağzındadır cümlesi halk arasında sıkca kullanılır.
 

Demek oluyor ki bizler, geçimimizi sağlamak için bir iş bulmalıyız; O işi bulmak için çaba, uğraş, emek vermek gerekiyor bunca uğraştan sonra iş buluyoruz, çalışıyoruz ve parayı kazanıp yiyecekler alıp geçimimizi sağlamış oluyoruz. Dolayısıyla çabalamak, uğraşmak tedbirdir ve kazanmak, geçimi sağlamak ise takdirdir. 

Sonuçta Alevi inancı akla, aklın zekasına, aklın üstün algısına esas alındığı için kaderçilik veya kadere inanmak söz konusu değildir. Iyi işler Allah’tandır; Adeletli, hikmetli, kudretli, merhametli, inayetli, bağışlayıcı, cömert, sabırlı, vs. ve kötülük ise, insanların bizzat kendi eylemlerinden çıkmış, yaptıklarının karşılığıdır dolayısıyla kötülükler nefsin zaaflarından ve iradenin zayıf oluşundan kaynaklanır.  

Kim hayra ve barışa yönelik, bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kötülük yapan da kendi aleyhine yapmış olur. Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz. Casiye Suresi, Ayet 15
Aşk ile, gerçeğin demine Huu...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı= 


Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı, sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Hakk Dergahı TV-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62; Facebook, Seyyid Hakkı Azak özel sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=61570018628168; * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241; * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519; * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ Aşk ile Canlar...