Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

ANASAYFA



Kabe’nin önemi ve kutsallığı…
Mevlana, Kabe konusunda; “Kabe, Azeroğlu Ibrahim’in binasıdır. Gönül ise, Celil ve Ekber olan Allah’ın nazargahıdır” buyurmuştur. 

Suudi Arabistan’nın Mekke kentinde bulunan Kabe’nin konumu...
Bilinen odur ki tarih boyunca Arap kabileleri arasında sıkca yaşanan çatışmalar sonucu, birçok değişikliklere maruz kalmış ve çeşitli dönemlerde öyle veya böyle yeniden inşa edilmiştir. 

Bunlardan bazı bilgi ve örnekler…
*Hz.Ibrahim peygamber tarafından yapılan Kabe‘nin, tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Bazı araştırmacılara göre Kabe’nin varlığı, Hz.Isa’dan önce 200 li yıllara dayanmaktadır.  

Hz.Muhammed Mustafa, peygamberliğini ilan etmeden önce Kabe’nin içinde yaklașık 350 civarında put bulunmaktaymıș. Mekke dıșından gelen Kervancılar, satıcılar, ticaretciler bu putların önünde secde ederek onlardan yardım dilemișlerdir. Kabe, aynı zamanda ticaretçilerin barındığı ev imiş. Bu evde, her kabilenin veya her kabileyi temsil eden putları varmış.  

Uhud savașından sonra güçlenen Hz.Muhammed Mustafa ve destekleyicileriyle birlikte, 11 Ocak 630 yılında Mekke fethedilir. Kabe’nin Fethi ile birlikte, o evde bulunan putlar Hz.Muhammed Mustafa ile Șahı Merdan Ali tarafından yıkılır ve Kabe, islam ümmetinin ilk ibadet evi olur.  

* MS. 929 yılında, Büyük Karmat generali Ebu Tahir Mekk’yi zapt ettikten sonra Kabe’nin hazinesiyle birlikte orada bulunan karatașı da alıp beraberinde götürmüștür. Fakat kara tașın bir kısmı, 951 yılında geri getirilip yerine konulmuștur.
* 20 Kasım 1979 tarihinde Kabe, Suudi Arabistan yönetiminin etkili muhaliflerinden Cuheyman el Uteybi ve beraberindeki büyük bir destekçisiyle silahlarla baskına uğramıștır.
* Aynı zamanda bu ev, Hristiyanların da hükmüne geçmiş ve onların da ibadet evi olmuștur. 

Görünen odur ki bir çok hükümdar, Mekke’ye hakim olmuş ve olmayı da denemișlerdir. Tüm bu gayret ve çabaların sebebi ise, Mekke zamanın ünlü ticaret kenti olmasıdır. Dolayısıyla Mekke’ye hakim olmak, ülkenin yönetimiyle birlikte ülkenin tüm gücünü elinde tutmak demektir.                                                                                                                                                          

Kabe ile ilgili Ayetler…
Al-i Imran Suresi, 96. Ayet…
Şu bir gerçek ki, alemlere bir bereket kaynağı ve yol gösterici halinde insanlar için kurulan ilk ev, Mekke'dekidir. Yaşar Nuri Öztürk 

Bakara Suresi, 127. Ayet…
Ibrahim ile Ismail, Beytullah’ın temellerini yükseltirken şöyle dua ediyorlardı. “Ey bizim Kerim Rabbimiz! Yaptığımız bu işi kabul buyur bizden! Hakkıyla işiten ve bilen ancak Sen'sin.” Suat Yıldırım 

Bakara Suresi, 115. Ayet…
Doğu da, batı da Allah‘ındır. Nereye dönerseniz dönün, orada Allah‘a dönmüş olursunuz. Şüphesiz Allah‘ın imkanları ve bilgisi sınırsızdır. Abdullah Parlıyan 

Alevilere göre Kabe’nin kutsallığı, önemi Hz.Muhammed Mustafa’nın dönemi ve Şahı Merdan Ali’nin Kabe’de Dünya’ya gelmesine dayanmaktadır. Yani buradaki kıblegah konumunda olan, Kabe evi değildir Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali’dir. 

Dolayısıyla Alevi inancına göre gerçek Kabe-Kıble, cansız duvar değildir Kamil-i Insan’dır. Yani Kamil-i Insan’ın aklını, kemalete erdiren ilahi ilimdir.
Aşk ile, gerçeğin demine Huu… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Yol nedir, ikrar nedir?
Yol içinde müsahiplik, kivrelik, evlilik, vs. ikrarı. Dolayısıyla ister Musahiplik, ister Kirvelik, ister evlilik, vs. yolda verilen ikrar birdir. Bir ikrarın diğer bir ikrardan üstünlüğü söz konusu değildir. Dolayısıyla ikrarda, zaman limiti veya kuşak anlayışı gibi durumlar sözkonusu değildir ve olamaz.
 

Yol nedir?
Yol, doğuş noktasından Hakk’a dönüş noktasına kadar ki yaşam sürecidir. Bu zaman süreci inanç, ibadet, usul, düzen, adet, kültür, gelenek, görenek, vs. olgularının tümüdür. Dolayısıyla insanoğlu, bu olgulara göre kendi manevi hayat tarzını geliştirip yapılandırmıştır.
 

Insan tarihine baktığımız da, iki yol vardır.
Birincisi, doğruları kapsayan ve ikincisi ise, yanlışları kapsayan yollardır.

Günümüzde yol kavramı, daha çok inanç boyutunda algılanır. Yani Hakk ve hakikat yolu olarak tarif edilir. 
 

Ali’min aşkı yakarken beni,
Dönüp te yolunuza hiç gelir miyim?
Bin kere yaksanız şu bedenimi,
Hüseyn’in aşkından hiç döner miyim?

Ehli Beyt’in sevdası beni yakmışken,
Hünkarımın ışığı beni sarmışken,
Ali’m yollarıma güller dökmüşken,
Dönüp te yolunuza hiç gelir miyim?

Dar-ı Divan’da durup ikrar vermişken,
3’ler, 5’ler, 40’lar ile semah dönmüşken,
Belime Hünkârım kuşak sarmışken,
Çözüp te yolunuza hiç gelir miyim?

Sultanlarım gönül gözüm açmışken,
Alem-i Cihan’ı ters – yüz etmişken,
Şu bendime aşkın od’unu vermişken,
Söndürüp te yolunuza hiç gelir miyim?

Sultan Ali’m Pazar Başım olmuşken,
Hünkarım yeşil elin çalmışken,
Mahmud-u Can alemlere dalmışken,
Çıkıp ta yolunuza hiç gelir miyim?
Mahmut Berber.
 

Yol, sıradan bir niteleme değil ve bir inanç sistemini ifade etmektedir. Inanç sistemi ise, insanların manevi ahlakın dünyevi anayasasıdır. Uyulması yani eksiksizce yerine getirilmesi gereken kural ve kaydeleri vardır. Dolayısıyla günlük hayat pratiğinde yaşanılan kayde ve kuralların doğrultusunda, Hakk ve hakikate götüren faktördür. 

 Alevileri, Hakk ve hakikate görüren yol, Hakk Muhammed Ali yoludur. Çünkü Muhammed Ali yolu, sevgi üzerine inşa edilmiş inanç ve ibadet pratikleri olan, kendine özgü yaşama tarzını geliştiren ilkeli bir yoldur. Yol, dinin özüdür. Yolun temel esası Allah’ı bir, Hz.Muhammed Mustafa‘yı resul, Kur’an-ı Allah’ın kitabı ve Şahı Merdan Ali’yi ise, Veliullah kabul etmektir. Kur’an, Manevi ahlakın dünyevi anayasasıdır.   

Alevi inancının temel ahlaki kuralı, Dört Kapı Kırk Makam şeklinde ilkeleşen ve insanı kamil yani olgun insan olmaya götüren ilkelerdir. Bu ilkeler, aşama aşamadır. Pir Hünkar Hace Bektaş-ı Veli bu ilkeleri, şöyle özetlemiştir: „Kul, Tanrıya kırk makamda erer, ulaşır ve dost olur.“ Bu makamların onu şeriat içinde, onu tarikat içinde, onu marifet içinde ve onu da hakikat içindedir.   

Arif olmak kişinin kendi özünü tanımasıdır, bilmesidir, Zahiri yani dünyevi manada ve batıni yani bilinmeyen alemde kendini bilmek yani farkında olmak biribirinden farklıdır. Batıni anlemde kendini bilmek Hakk’ı bilmektir, her türlü nefsten arınıp paklanmaktır. Batın aleminde gönül Hakk’ın mekanıdır, mekan beşeri aşk ile değil ilahi aşk ile dolmuştur. Öylesine dolmuşturki Hakk’tan gayrı başka bir zerreye yer yoktur. Bu yüzdendir ki Hakk aşkıyla, muhabbetiyle dolu olan gönül Alevi inancında beytullahtır ve Beytullah, kabedir.  

Sonuç itibariyle insanoğlunun Allah’ın belirlediği faziletleri aşama aşam yaşayıp, yetkin hale gelmesidir. Hakk mertebesine yükselip, orda Hakk ile Hakk olmasıdır. Tekrardan yaradana dönmesi, O’nunla beraber ve bir olmasıdır. 

İkrar nedir?
Öncelikle şunu belirtelim ki Muhammed Ali yolu, ikrar üzerine kurulmuştur. İkrar sözlük anlamı; Söz vermek, yemin etmek, biat etmek, bağlılıktır.
 

Alevilikte verilen ikrar Allah’ın birliğine, Hz.Muhammed Mustafa‘nın peygamberliğine, Şahı Merdan Ali’nin Veliahtlığına iman etmek, Ehli Beyt’e muhabbet ve Mürşid ile Pir buyruğuna riayet etme sözüdür. Dolayısıyla verilen ikrar, bilerek ve gönülden verilmelidir.  

Ikrar erkanı, Kal-u Bela‘ya dayanmaktadır. Allah ruhları yaratırken, Ruhlar, Allah’ın varlığını ve O’nun tek ilehi kudret olduğuna kabul etmiş ve kendisine ikrar vermişlerdir. O’nun illahi kudretine inanıp bağlılıklarını ilan etmişlerdir. Ilk ikrar verme, Allah ile melek Cebrail arasında olmuştur.  

Allah, melek Cebraili yaratırken kendisine sorar “sen kimsin ben kimim?” ve melek Cebrail, “sen yaradansın ben ise yaradılan” buyurmuştur. Işte ikrar verme erkanının temeli burada atılmıştır. Allah, aynı soruyu Şeytan’a da sormuş fakat şeytan, ikrar vermemiş yani Allah’a itaat etmemiştir.   

Alevi erkanında ikrar vermedeki amaç Kal-u Bela’dan beri verilen ikrarı hatırlatmaktır, insanlığın ilk ikrarına göndermedir. Dolayısıyla yola girmek isetyen yani talip olmak isteyen bir kişinin bilerek ve gönülden inanıp, Cem erkanında toplum ile Pir huzurunda söz verip, yolun kurallarını, ilkelerini yerine getirmekle mükelleftir. Burdaki amaç iyi, faydalı ve uyumlu insan olmaktır.  

Sonuç itibariyle ikrarın amacı;
* Hatayı azaltma, özgürce bireye öz güven kazandırmak, 
* Insanı vasıflı kılmak, eğitimle geliştirmek, 
* Bireyin özgür gelişimi ve toplumsal dayanışmasını savunmak, 
* Insanların dayanışmasının, gelişmesinin, bireyselliği aşmanın aynı zamanda inancının gereği olduğunu bilinmesi,
* Çıkarsız, riyasız, ödünsüz, hiç bir fark gözetilmeden yerine getirilmesi, anlayış ile inancında odaklaşmak ve 
* Yaşamı doğru, güzel kılma, sevgi ve dostluk zenginliğini geliştirmektir. 

Diğer bir deyimle ikrarın amacı, insanların bu ilkeler doğrultusunda bireysellikten kurtulup toplumsallaşmasıdır. Dolayısıyla Allah’a, topluma, evrendeki tüm değerlere karşı kendini sorumlu his edip sorumluluğunu yerine getirmesidir.
Ilim ışığı, klavuzumuz olsun. Aşk ile Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Alevi toplumunda, Dar-u Divan olmak erkanı...
Dar-u divanın kurulması için, bir Davacı ve bir de davalı gerekmektedir.
Davacı, şikayetci olan ve davalı ise, suçlu yani düşkün olan kişidir.
Davacı iddiada bulunan, istemde bulunan demektir.
Davalı ise, divanın ikinci kurucu unsuru “Davalı” denilen gerçek ya da tüzel yani yasal olarak hitap alınan kişi demektir. 

Alevi toplumu, her türlü hukuksal sorunlarını şikayet, sorgulama, yargılama, cezalandırma, aklama, ikrar verme, yola girme, musahip tutma, düşkünlük, yıllık görgülerden geçme gibi hukuki davalar, Dar adalet sistemi içinde ele alınmış ve alınır. 

Davacının, dava ettiği kişinin dara kalkmasıyla davacının haklı olduğu anlamına gelmez. Burada iki dava vardır. Birincisi davacının davası ve ikincisi de davalının davası. 

Davalı, dara kalkıp kendi sorumluluğunu yerine getirirken davacı olan can da kendi davasında haklı olup olmadığını dava etmelidir yani özünü dara çekmelidir. Eğer şikayet sebebi yersizse veya yerinde değilse bu noktada olması gereken yanlışın düzeltilmesidir. 

Davalının, davacıya haklı veya haksızlığını söylemesi, yol ile yordamı anlatması doğru olmaz. Çünkü yolun ilkeleri gereği bu görev, kurulacak olan Dar-u Divan heyetinin görevidir. Unutulmamalıdır ki hedef, kişilerin şahsiyetleri değildir, nefse veya hislere kapılıp yapılmış olan yanlışlıktır. 

Mesele nefs ise, o zaman her can kendi nefsini yoklaması gerekir. Nefsini dizginleyen, yolun yolcusudur. Dara kalmak, Dar-u Divan olmak birinin haklı veya diğerinin haksız olmaktan öteye yola teslimiyettir, bağlılıktır ve aynı zamanda kendi nefsini yoklamaktır. 

Yol hükmünün uygulanabilmesi için, davacı olan kişinin aynı zamanda yargıç sıfatında olması yolun kuralları gereği doğru olmaz. Şayet bu uygulanırsa davanın hukuki tarafsızlığı veya adil olması konusunda ikilik doğabilir. Ikiliğin önüne geçebilmek için, eğer davacı kişi Mürşid veya Pir konumunda ise o zaman davacı olan Mürşid veya Pir, orada bulunan güvenilir bir kişiye el verir ve el verdiği kişi, toplumun görüşünü de göz önünde tutarak hizmeti yerine getirmekle mükeleftir. Ancak karar hakkı, yanlız Dar-u Divan heyetinindir. 

Dar-u Divan, hizmet akışının süreci...
1- Eğer davacı olan Mürşid veya Pir ise, o zaman Pirin ve toplumun rızalığı gereği, dar hizmetini yürütecek bir başka Pirin belirlenmesi gerekir. Çünkü davacı olan Pirin, hem davacı ve hem de yargıç olması yolun ilkeleri gereği doğru olmadığı gibi etikte değildir.
2- Dar hizmetini yürütmekle görevlendirilmiş Seyyid, önce kendi Dar-u Divan heyetini kurar.
3- Kurulmuş olan Dar-u Divan heyeti, ilk önce davacı ile davalıyı dinler,
4- Davacı ve davalı, dinlenildikten sonra yol hükmünün yürümesi için önce davacı dara kaldırılır ve davası görülür (Dar duası verilir).
5- Sonrasında, davalının davası görülür (Dar duası verilir).
6- Davacı ile davalının davası görüldükten sonra Dar-u Divan heyeti geri çekilir, durum değerlendirmesini yapar ve gereken kararı verir.
7- Dar-u Divan heyeti kararını verdikten sonra, almış olduğu kararı toplumla paylaşır.
8- Dar-u Divan heyeti, kararını açıkladıktan sonra; Davacı ile davalı Dar-u Divan heyetinin almış olduğu karara saygı duyar, kabul eder ve Allah eyvallah diyerek karara uyarlar.
9- Dar-u Divan olunduktan sonra gönüllerin tekrardan birlenmesi için, birlik ve beraberlik duası okunur.
10- Gönüllerin birlenmesiyle birlikte, taraflar birbirine niyaz olur ve böylece yolun hükmü yerine getirilmiş olacaktır. 

Şahı Merdan Ali’nin örnek teşkil eden davranışıyla konuyu bağlayalım...
Şahı Merdan Ali, Allah yolunda bir meydan muharabesinde karşısına çıkan amansız, güçlü bir düşmanı alt ederek yere düşürmüştür. Son darbeyi indirecekken, ölümle burun buruna kalmış olan rakibi, o an can havliyle haşa Şahı Merdan Ali’nin yüzüne tükürmüştür. Bu iğrenç davranış karşısında Şahı Merdan Ali, o düşmanını cezalandırmaktan vaz geçmiştir. 

Ölümün pençesinden kurtulan düşman, rakibi Şahı Merdan Ali‘nin kendisine gösterdiği bu merhamet ve af karşısında dehşete kapılmıştır. Şahı Merdan Ali’ye, kendince bir mana veremediği bu davranışın sebebini sorar. 

Rakip düşman sorar, ya Ali! Üzerime keskin kılıcını çekmiştin! Tam öldürecektin ki, bundan vazgeçip canımı bağışladın! Neden böyle yaptın? Ne gördün ki, o beni yere seren kudretli öfken sükunet buldu? 

Konuşmasına devam ederek…
- Ey cenk meydanlarının yenilmez kahramanı! Lutfedip halinden bir parça anlat! Bu nice ahvaldir? 
- Ya Ali! Şimdi anladım ki bu Hakk’ın sırlarındandır. Zira kılıçsız adam öldürmek, ancak Rabbin karıdır. Bu sırrı, bana anlat! 

Düşman rakibin bu sözleri üzerine, Şahı Merdan Ali’nin cevabı…
Ey kişi! Bilesin ki ben, kılıcımı Hakk’ın rızası için kullanmaktayım. Çünkü ben, Hakk’ın kuluyum, nefsimin, heva ve hevesimin değil. 

Çünkü ben, nefsimi tanıdım. Senin tükürüğüne mağlub olmak bana ağır geldi. Fakat nefsimin şerrinden korktuğum için, kılıcımı kınına soktum. Bunun için, Allah’ın rızasından gayrı her şeyden yüz çevirdim der. 

Gerçek odur ki Şahı Merdan Ali, bu noktada çok ince bir mesaj vermiştir. O da şudur ki yüzüne tükürdü diye cezalndırdı algısı yani şahsi nefs öne çıkmaması ve yolun yüceliğinin korunması açısından o an cezayı uygulamaktan vaz geçmiştir. Ancak davadan vaz geçilmemiştir. 

Iki davanın yani kendisine reva görülen ceza ile kendisine tükürme davalarının zamanı vardır. Dolayısıyla zamanı gelince davalar, bir bir görülecektir ve böylece hakk ile hakkaniyet sağlanmış olacaktır.  Doğru olan da budur.
Ilim ışığı, rehberimiz olsun. Aşk ile Huu… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Asimilasyon, dilde başlar ve Dilini, asimile etme…
Dilini asimile etme. Çünkü asimilasyon, dilde başlar…
Yol, Hakk ile hakikat yoludur, Hakk ile hakikat yolu, Muhammed Ali yoludur. 

Dilin, hayatımızdaki önemi...
Muhammed Ali yolu, ikrar üzerine kurlmuştur. Bilindiği gibi ikrar verilmeden, yola talip olunmaz. Verilen ikrar dil ile verildiği için, dilin hayatımızdaki önemi ve sorumluluğu oldukça büyüktür. 

Dolayısıyla Muhammed Ali yolunun bir dili vardır, o dil konuşulmadığı zaman özden uzaklaşma başlar. Onun için, dilini asimile etme. Çünkü asimnilasyon, dilde başlar. 

Asimilasyon, virus gibidir. Insanın özünü değiştirir, bir halden başka bir hale sokar. Özün değişmemesi için, yolun ikrarına sadık kalmak yani verilen ikrarda durmak gerekir. Bunun gerçekleştirmenin tek yolu, Alevi dilini konuşmaktır. 

Alevilerin dilinde ki, Asimilasion kavramlarından bazıları...
1- Alevi dilinde, Saz demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Bağlamadır,

2- Alevi dilinde, Hoca demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Mürşid-Pir-Rehberdir,
3- Alevi dilinde, Cami demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Cemevidir,
4- Alevi dilinde, Biat demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Ikrardır,
5- Alevi dilinde, Namaz demek doğru mudur? Hayır. doğru olan, Niyaz-Dua veya Gülbenktir,
6- Alevi dilinde, Amin demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Allah Allahdır,
7- Alevi dilinde, Afiyet olsun demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Helalihoş olsundur,
8- Alevi dilinde, Beş Vakit demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Her an-her yerde Dua ile Niyaza varmaktır,
9- Alevi dilinde, Haremlik- Selamlık demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, hayatın her alanında; Kadın-erkek El ele, Can cana olmaktır,
10- Alevi dilinde, Hocanın, Müftinin arkasında ibadet etmek demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, ibadette Didar didara, Cemal cemale olmaktır,
11- Alevi dilinde, Ramazan orucu demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan On Iki Imam, Boztalı Hızır, 48 Perşembe, Masum-u Pak ve Seyyide Fatma-tüz Zehra Ana Orucudur,
12- Alevi dilinde, Doğduğu gün demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Hakk’tan geldiği Gündür,
13- Alevi dilinde, Öldü demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Hakk’a yürüdüdür,
14- Alevi dilinde, Cenaze Namazı demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Hakk’a uğurlama erkanıdır,
15- Alevi dilinde, Hayırlı Cumalar demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Cem geceniz mübarek veya Kutlu olsundur,
16- Alevi dilinde, Mücahit demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Barışcı olmaktır,
17- Alevi dilinde, Muharrem Ayı demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, On Iki Imam matem Ayıdır,
18- Alevi dilinde, Ayin demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Erkandır,
19- Alevi dilinde, Ölü yemeği demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Can Aşıdır,
20- Alevi dilinde, Kırk yemeği demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Kırk Can lokması veya Aşıdır,
21- Alevi dlinde, Defin etmek demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Toprağa sırlamaktır,
22- Alevi dilinde, Aşure Yemeği demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Aşura Can Aşı veya Lokmasıdır,
23- Alevi dilinde, Oruç tutuyorum demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Ağzı mühürlüyümdür,
24- Alevi dilinde, Iftarımı açıyorum demek doğrumu? Hayır. Doğru olan, Ağız mühürnümü açıyorumdur,
25- Alevi dilinde, Kurban kesmek demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Kurban tığlamaktır,
26- Alevi dilinde, Ahiret demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Hakikat alemidir,
27- Alevi dilinde, Yüz yüze demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Didar didara, Cemal cemaledir,
28- Alevi dilinde, Başınız sağ olsun demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Acınızı paylaşıyorumdur,
29- Alevi dilinde Karım demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Eşitimdir,
30- Alevi dilinde, alim zatlara Hacı demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Hacedir,
31- Alevi dilinde, Cemaat demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Ehli canlar veya Comatdır,
32- Alevi dilinde, Elhamdulillah iyiyim demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Allah eyvallah iyiyim candır,
33- Alevi dilinde, Selamünaleyküm demek var mıdır? Hayır. Doğru olan, Vakitler Aşk olsun Erenlerdir,
34- Alevi dilinde, Ilahiler veya Türküler demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Deyiş, Duazı-ı Imam, Mersiye, Nefes veya Tevhiddir, 
35- Alevi dilinde, Müslümanız demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Islamızdır.
36- Alevi dilinde, And veya Yemin demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Ikrar Ederimdir.
37- Alevi dilinde, Çerağı yak demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Çerağı uyandırmaktır,
38- Alevi dilinde, Çerağı söndür demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Çerağı sır etmektir.
39- Alevilerde, duaya dururken Elini açmak doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Elini gönlüne koymaktır.
40- Alevi dilinde, Ölüm yıldönümü demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Hakk’a yürüme yıldönmüdür.
41- Alevi dilinde, Cenaze erkanında Tekbir demek doğru mudur? Hayır. Doğru olan, Birlemek demektir.
42- Alevi ulularına, Hacı veya Hoca hitabı doğru mudur? Hayır. Doğru olan hitap, Hace hitabıdır. 

Sonuç itibariyle yanlış yola gitmek kolaydır ancak yanlış yoldan doğru yola geri dönmek, zordur. Yanlış yol, nefs yoludur. Doğru yol ise, sahiplenme ve sorumluluk yoludur.  

Dolayısıyla hatır, komşuluk, arkadaş için doğrudan vaz geçmek, dilini konuşmamak kendimize ve insanlığa karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür. Insanlık adına dilini konuşmak, doğruları anlatmak ve yansıtmak, her insanoğlunun sorumluluğudur.
Aşk ile Huu... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Ben ilmin şehriyim, Ali de o şehrin kapısıdır ve ilmin önemi...
Hz.Muhammed Mustafa; Şahı Merdan Ali’nin sahip olduğu derin ilme, irfana ve önemine dikkat çekmek maksadıyla „Ben ilmin şehriyim Ali de o şehrin kapısıdır. Ilim dileyen kimse, kapıya gelsin“ buyurmuştur.

Mana olarak ilme, okumaya, öğrenmeye, öğretmeye büyük önem vermekle birlikte, bilenle bilmeyenin bir olmadığını bildirmektedir. 

Diğer bir önemli uyarı sözü ise; „Ali’yi seven beni sevmiş olur, beni seven de Allah’ı sevmiş olur. Ali’ye kötülük, fenalık eden bana kötülük, fenalık etmiş olur, bana kötülük, fenalık eden de Allah’a kötülük, fenalık etmiş olur“ buyurmuştur. 

Hz.Muhammed Mustafa’nın bu sözlerinden anlaşılan; Islamın ilim irfanına, Kur’an-ın ve yaşayan Kur’an olan Hz.Muhammed Mustafa’nın ilim şehrine, o şehrin kapısından girmek lazımdır. Bu kapı ise, Şahı Merdan Ali olduğunun altını çizmiştir. Çünkü Şahı Merdan Ali; Yüce Allah’ın varlığının kudretine, özeliklerine, iki cihan ilmine, Hz.Muhammed Mustafa’nın islam ilmine, Kur’an-daki Allah kelamının mesaj-mana ve sırlarına nail olan tek kişi olduğu mesajıdır.  

Zahir ve batın yani bilinen ve bilinmeyen ilim şehrine mutlak bir yol vardır ve bu yolda kimsenin keyfi tutum ile anlayışına bırakılmadan Hz.Muhammed Mustafa tarafından bu yol tarif edilmiştir. Islam ümmetine düşen görev ise, bu doğru yolu takip etmesidir.  

Hz.Muhammed Mustafa başka bir sözünde; „Ey Ali! Insanlar Allah’a çeşitli iyiliklerle yaklaşır. Sen O’na aklın hikmetiyle yaklaş ki, derecen itibariyle onları geçer, insanlara ve Allah’a daha yakın olursun” buyurmuştur. Hz.Muhammed Mustafa’nın bu sözü; Ilim ile öğrenmeye, ne kadar önem verdiği ve aklın esas olduğunun ispatıdır.

Şahı Merdan Ali ise, Akılla ilgili; “Dinle bağdaşmayan bir akıl akıl değildir, akıl ile bağdaşmayan bir din din değildir” buyurmuştur. Bu iki değerli sözlerden çıkan mana; Allah’a varmanın akıl, ilim ve okumayla mümkün olacağı bildirilmektedir. Dolayısıyla Hz.Muhammed Mustafa ve Şahı Merdan Ali genel olarak islam ümmetini ilim öğrenmeye-okumaya teşvik etmiştir. 

Ilme değer verdim, uykudan uyandım,
Sarık seccadeyi elden bıraktım,

Vaizin her günki vaazından bıktım,

Ramazanı sele verdimde geldim.
 

Aklım ermez ahret eğlencesine,
Saygım var ilmin gerçek sesine,

Hayal cennetinin boş bahçesine,

Yobaz sürüsünü sürdüm de geldim.
 

İbreti emelim insana hizmet,
Eşim bana huri, evim de cennet,

cahil cühelaya edemem minnet,

Bütün zincirleri kırdım da geldim.

Aşık Ibreti
 

Şahı Merdan Ali, ilim ile malı mukayese ederek ilmin üstünlüğünü şöyle ortaya koymuştur…
* „Ilim, maldan daha kıymetlidir. Çünkü ilim, peygamberlerin mirasıdır. Mal ise karun, şeddat ve Firavunların mirasıdır. Malı sen korursun, halbuki ilim ise seni korur.

* Mal sahibinin düşmanı olur. Ilim sahibinin ise, dostu çok olur.

* Mal harcandıkça noksanlaşır, ilim ise sarfedildikçe artar.

* Mal sahibi kıyamet gününde hesaba çekilir, ilim sahibi ise, kıyamet gününde insanlara şefaat eder.

* Mal kalbi katılaştırır, ilim ise kalbi nurlandırır.“

* Ilim maldan hayırlıdır. Ilim seni koruduğu halde sen malı korumaya mecbursun.

* Ilim hakim, mal ise mahkumdur. Hazine ve mal bekçileri öldü gitti. Ilim bekçilerinin çesetleri yok olsa da, şahısları iman sahiplerinin ihtiram köşesinde durmaktadır.
 

Şahı Merdan Ali’nin bu değerli nasihat sözleri ilmin değer ve kıymetini bizlere net bir şekilde ortaya koymaktadır. 

Bundan dolayıdır ki, Şahı Merdan Ali; „Ilim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı“ buyurmaktadır… 
Kainat, Kur’an-dır; Kur’an, Fatiha’dır; Fatiha, besmeledir; besmele, b’de; b ise, noktadır.

Birinci ifade; Kur’an, Şahı Merdan Ali ile özdeştir. Çünkü Hz.Muhammed Mustafa, kendine Kur’an-ı natık yani canlı, konuşan Kur’an olarak ifade etmiştir.
 

Ikinci ifade ise; Şahı Merdan Ali, ilim kapısıdır. Çünkü Hz.Muhammed Mustafa; „Ben ilmin şehriyim ve Ali ise, şehrin kapısıdır. Ilim dileyen kapıya gelsin buyurmuştur. 

Hz.Muhammed Mustafa; „Iki cihan ilmi, bu noktada birlenmiştir ve bu nkta ise, Şahı Merdan Ali’dir“ buyurmuştur. 

Şahit olunduğu gibi uydurulmuş sayısızca hadisler, manaları çaptırılmış sayısızca Ayetler. Oysa ki her Surenin, ayetin ve hadisin bir anlamı, bir aslı ve bir manası vardır.  

Konunun anlamını, manasını, aslını bilen bir kimse için doğruluk tektir. Lakin onun gerçek manasını, aslını bilmeyenler değişik algılayarak değişik yorumlar yaparak o noktayı yani onun aslını, manasını genişletirler, çoğaltırlar.  

Örnek verecek olursak, „Enel Hakk“ ifadesini doğru anlıyalar için Ben Allah’ım anlamına gelmez ancak Allah ile beraberim anlamına gelmektedir. Allah’ın kendisi olmak ve O’nunla beraber olmak farklı anlamlardır.  

Bunun anlamını, manasını bilmeyen cahiller ise; Haşa, ben allah’ım demektir ki bunun akibeti ölümdür. Sebebi ise Allah’a şirk koşmak, Allah’a ortak koşmak ibaresidir.  

Sonuçta bir nokta olan çekirdeğe, koca çam ağacını koymak misali. Kur’an batıni anlamlar taşıyan ve Muhammed Ali hadislerinin gizemci manalar yüklü olduğunu biliyoruz. Bunlara dünyevi gözüyle algılamaya kalktığınız zaman o nokta yani o ilmin manasını çoğaltmış olur.
Muhammed Ali hürmetine, gerçeğin demine Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=



Bakara Suresi, 223. Ayet’i nasıl algılamalıyız?
“Kadınlarınız, size çocuk yetiştiren bir ekinliktir. O halde ekinliğinize dilediğiniz zamanda dilediğiniz biçimde varın. Ancak mutluluğa ermeniz için önceden hazırlık yapmayı ve kendi geleceğiniz için geliri hiç tükenmeyecek hasılat göndermeyi ihmal etmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve O’na, kavuşacağınızı bilin. Rasulüm! Erişecekleri ilahi lutuflarla müminleri müjdele!“ Bakara Suresi, 223. Ayet. Ömer Çelik 

Ayete, zahir ve batın boyutta yaklaşmak gerekir. Söz konusu Ayetin, okunuş hali zahiridir ve okunuş halinin manasına varmak, batınidir. 

Günün birinde, Hz.Muhammed Mustafaya sorarlar. Ya Resulllah! Haram, helal nedir?
Hz.Muhammed Mustafa, sözlü anlatımla insanların anlamıyacağını veya manasına varamıyacağını düşünerek, ahaliye haydi böyle bir gezinelim demiş. 

Mahlenin birinden yürümeye başlarlar. Az bi zaman yürüdükten sonra gürültü, batırdı sesleri yükselmiş. Hz.Muhammed Mustafa, yanındakilere hele şuraya bi bakın orada neler oluyor?
- Adamın biri, içeriye bakar. Içerde donatılmış masalar, masalar da içkiyle birlikte her türlü nimmet söz konusudur. Ancak kimin ne yaptığı belli değilmiş. Biri gülüyor, biri içiyor, diğeri bağırıyor, vs.  

Tamam. Haydi yürümeye devam edelim demiş. Az bi zaman yürüdükten sonra yine sesler yükselmiş.  

Hz.Muhammed Mustafa, yanındakilere hele şuraya bi bakın orada neler oluyor?
- Adamın biri, içeriye bakar. Içerde donatılmış masalar, masalar da içkiyle birlikte her türlü nimmet söz konusudur. Ancak burada güzel bir ortam varmış. Biri konuşurken diğerleri dinlermiş. Biri gülerken diğerleri de birlikte gülerlermiş. Yani nizamlı bir muhabbet varmış. 

Adam Hz.Muhammed Mustafa’nın huzuruna gelir ve olan biteni kendisine bir bir anlatır.
Hz.Muhammed Mustafa ahaliye dönerek işte duyduğunuz gibi, her iki yerde de aynı nimetler vardır. Anacak yukardakiler aşırıya kaçmış, kendilerini ve insanları rahatsız ettikleri için bu haramdır. Aşağdakiler de haddini aşmadan ve kimseyi rahatsız etmedikleri için helaldir. 

Bu örnekte, Hz.Muhammed Mustafa’nın ahaliye yaşattığı Pratik durum Zahiridir ve verilen mesajın manası ise, batınidir. 

Konumuza dönersek ayette verilmek istenilen mesajın manasına varabilmek için Kadın ve Tarla, üretgen konumları gereği bir kıyaslama veya benzetmedir. 

Kadın sizin tarlanızdır!
Ayette ki söz konusu olan, tarlanın konumu nedir?
Kadın ile tarla arasındaki fark nedir?

Tarla, sonuçta toprak demektir ve Toprak; Yaratıcıdır, doğurandır, doyurandır, büyütendir, yaşama gücünü verendir, arındırandır, eğitendir çünkü en büyük öğretmen tabiattır. 

Kadına, „Toprak Ana“ tabiri kullanılmaktadır. O zaman kadın da toprak ana gibi doğurandır, belli bir yaşa kadar ezdirip büyümesini sağlayandır, büyütendir, bakandır, temizleyendir, arındırandır, eğitendir, vs. Bu iki üretgen gücü, yani toprak ile kadını var eden, Allah’ın kendisidir.  

Dolayısıyla Allah’ın yaratmış olduğu yaşam felsefesinde, aile ve toplum yapısı için de kadın, önemli bir konuma sahiptir. Çünkü nesillerin çoğalması, yetiştirilip eğitilmesi ve topluma faydalı insan olmaları kadına bağlıdır. Bu sebepten ötürü söz konusu Allah’ın Kelamı, ekinliğe benzetilmiştir.  

Erkeğin bel suyu tohumdur, kadının ana rahmi tarladır ve doğacak çocuk da biçilen ekindir. Elde edilecek hasılatın iyi ve verimli olabilmesi için önceden belli hazırlıklar, önlemler, tedbirler alınmalıdır. Tarlaya gübre, dırmıklama, dinlendirme gibi önlemler alınırken kadın için de temiz ve sağlıklı besinlerle beslenmesinin sağlanmasıdır. Diğer bir deyimle kadınla sadece şehvet ve cinsel arzuların tatmin düşüncesine takılıp kalmayıp daha yüksek niyetlerle hareket edilmesi vurgulanmaktadır. 

Tarlanıza dilediğiniz şekilde varın…
Burda, esas olan unsur dilemek sözcüğüdür.
Bir insan neyi diler, kötülüğü mü yoksa iyiliği mi?
Tabii ki her insan kendisi için en güzeli ve en makbulu ne ise, onu diler. 

Insanlar; Ektiği tarlada yabani otun büyümesini, ektiği masulün küçük-cılız kalmasını, başakların dolu dolu olmamasını istermi? tabii ki istemez. O zaman kadının doğuracağı çocuklar da eğitimli, medeni-çağın insanı, hayırlı evlat ve faydalı insan olmaları konusunda hassas olunmalıdır. 

O zaman insanoğlu kadının kıymetini, değerini bilmeli ve ona saygılı, hürmetkar davranmasını bilmelidir. 

Dolayısıyla Seyyid Hakkı der ki, bizim nazarımızda;
Peygamber ile alimleri doğurandır kadın,
Cana can katan ve cana yar olandır kadın,
Anadır, bacıdır, hem de yardır kadın,
Dünyayı elinin üstünde tutandır kadın,
Muhabbette, mücadelede, üretimde kadın,
Toprak ana misali üretendir, doyurandır kadın
Tek kelimeyle, insanoğlunun anasıdır kadın.
Allah eyvallah, gerçeğin demine Huu... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Alevilikte inanç-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62 * YouTube, Hakk Dergahı TV kanalımız: https://www.youtube.com/@hakkdergahitv8618 * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241 * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519 * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ * Facebook, Seyyid Hakkı özel sayfamız; https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL/ Aşk ile Canlar...