ANASAYFA
Alevi olmanın yolu, ikrar ve teslimiyetten geçer…
Alevi inancının özünde, ibadet bir araçtır ve Kamil-i Insan olmak ise, asıl amaçtır. Insanı olgunlaştıran, kemalete ulaştıran sadece Pratik ritueller değildir. Aynı zaman da ilim, irfan ışığıyla ruhun olgunlaşmasını sağlamaktır.
Zahiri anlamda inancın Pratik rituelleri aşın unudur, ilim ile bilim suyudur ve hamurdan yapılan ekmek ise, su ile unun olgunluk yani kemalet halidir. Dolayısıyla su olmadan hamur olmaz, hamur olmadan ekmek olmaz, ekmek olmadan yaşam olmaz. Görüldüğü gibi birbirini tamamlayan unsurlardır, etkenlerdir.
Alevi olmanın yolu...
Muhammed Ali yolu, ikrar üzerine kurulmuştur. Alevi olmanın şartı da, ikrar vermektir.
Gönül rızası doğrultusunda büyük bir itikat ve inançla; Allah’a, O’nun elçisi Hz.Muhammed Mustafa’ya, Veliullahı Şahı Merdan Ali’ye ve Ehli Beyt’ine, Alevi inancının ahlak anayasası olan eline diline beline sahip olma temel ilkesine bağlı, doğruları esas alıp, mazlumla bir olup, zalime karşı koymaktan geçer.
Allah birdir Hakk Muhammed Ali’dir,
Anın ismi cümle alem doludur.
Bu yol Hakk Muhammed Ali yoludur,
Gel Muhammed Ali dergahına gel.
Pir Sultan Abdal
Hakk’ın emirlerine gönülden sadık kalan, her türlü karanlık ve bağnaz düşünceye-düzene karşı koyan, Kırklar Meclisi’nde, “büyüğümüzde bir küçüğümüzde bir” tezi ile, bir nazarda görülen insanı, inanç merkezine oturtup, insan hakları temeli’nin atıldığı Kırklar Meclisi, bugünkü Dünya insan hakları Cemiyeti’ne de ışık olmuş bu güzel düşünceye sahip çıkarak, Allah’ın cemalinden yaratıp kutsal kıldığı insanı, Kırklar ceminde, bu kutsallık daha da pekiştirilip, Dört Kapı Kırk Makam ile Kamil-i Insan şeklini veren felsefeyle tevalla ve teberra ilkelerine bağlı kalmaktan geçer.
Bu dünyanın evvelini sorarsan,
Allah bir Muhammet Ali'dir Ali,
Sen bu yolun sahibini ararsan,
Allah bir Muhammet Ali'dir Ali.
Pir Sultan Abdal
Inancın merkezinde insan, insanın özünde Hakk, Hakk’ın isminde yaratılış, yaratılışın özü ise bilmektir, bilinmektir, teslimiyetir ve tekrardan yaradanın özünde eriyip O’nunla bütünleşmektir.
Alevilerde verilen ikrarın amacı da, insanların ham ervalıktan kemalete ulaşıp tekrardan özüzle bütünleşmesi ve bir olmasıdır. Bu bütünleşme, Allah’ın yaratmış olduğu mevcudatı sevgiyle, muhabbet ile kucaklamak ve sahiplenmektir.
Muhammed Ali yolu, hakikat ve insanlık yoludur...
Hakk ile hakikat yolunda yürümek, kıldan ince kılıçtan keskindir. Bu yol sevgi yoludur ilahi aşk ister, eğriyi kabul etmez emek ister, sabır ister, dayanma gücü ister, azim ister.
Bundan ötürüdür ki Alevi yol önderleri, “Gelme gelme dönme dönme gelenin malı dönenin canı” demişler. Çünkü bu yol, kıldan ince kılıçtan keskindir. Bu cümlenin anlamı ise, Hakk yolunun yani Allah’a giden yolun veya doğru yolun son derece zor, hassas ve dikkat isteyen bir yol olduğunu ifade eder. Diğer bir deyimle Allah’a teslimiyettir, Muhammed Mustafa irfandır ve Şahı Merdan Ali ise ilimdir. Teslimiyet umandır, irfan dalgıç olmaktır ve ilim ise, umandaki incidir.
Özetlersek Alevi inancının temeli ikrardır, itikattir, ilahi aşktır, umuttur, sahiplenmektir ve sevgiden ibarettir. Aleviyim demekle Alevi olunmaz. Insan özüyle, yaşamıyla, ahlakiyle, kültürüyle ve Mevcudata karşı sorumluluğunu yerine getirerek Alevi olmalıdır. Bunun adı da ikrardır.
Bu değerleri sahiplenen, yaşıyan ve yaşamasını sağlayan her bir insanoğlu Alevi inancı açısından iyi bir Alevidir dolayısıyla iyi bir insandır.
Aşk ile, ne mutlu insanım diyebilene...
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Alevi inancındaki kutsal sayılar ve manaları…
Alevi inancında bazı sayılar hem sembolik hem de manevi anlamlar taşır. Bu kutsal sayılar, Aleviliğin inanç sistemi, erkânları yani ibadet usulleri, öğretisi ve tarihiyle doğrudan ilişkilidir.
Bu kutsal sayılar: Üçler, Beşler, Yediler, On iki Imamlar, On dört Masum-u Paklar, On yedi Kemerbestler ve Kırlardır.
Üçler…
Hakk Muhammed Ali’yi simgeler.
Aynı nur olduğu için, üçü bir kelime olarak söylenir ve birlenmedir. Insanlar açısında bu birlenme, iman etme ilkesidir.
Allah’ın birliğine, Hz.Muhammed Mustafa’nın peygamberliğine ve Şahı Merdan Ali’nin veliliğine inanıp iman etmektir. Insan Tanrıcılık, toplumsal diyalektiğin dışa vuruşunu anlatan üçleme. Tanrı-Evren-Insan birliği. Hakk Muhammed Ali, Kamil-i Insan’lık yolu manasındadır. Diğer bir deyimle bir olmak, birlikte ve beraber yaşamaktır.
Beşler…
Diğer bir ismiyle Pençe-i Ali Aba‘dır.
Pençe-i Ali Aba; Şahı Merdan Ali, Fatma-tüz Zehra, Imam Hasan, Imam Hüseyin ve kendilerinden devam eden “Nesli Pak” olmaları konu edinmiştir. Gülbenklerde, dualarda, nefeslerde ve sofralarda sıkça anılırlar
Ali Aba; Hz-Muhammed’in abası/hırkası altında olanlardır. Ehli Beyt, Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resul demektir. Pençe-i Ali Aba ise, Hz.Muhammed Mustafa’nın abası/hırkası altındaki beş kişi demektir. Dolayısıyla Hz.Muhammed Mustafa’nın soyunu, devam ettiren nesli pak topluluğudur.
Yediler…
Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali, Seyyide Fatma-tüz Zehra, Imam Hasan, Imam Hüseyin, Selaman-i Farisi ve Kanber’dir.
Hz.Muhammed Mustafa’ya ve Ehli Beyt’ine gönülden bağlı ve yoluna serini koyan Selman-i Farisi ve Kanber, Ehli Beyt’e dahil edilmiş ulu zatlardır.
On Iki Imamlar…
Hz.Muhammed Mustafa‘nın Ehli Beyt’idir. Sevgili kızı Seyyide Fatma-tüz Zehra ve Şahı Merdan Ali’nin soyundan gelen on bir kişiden her birine bağışlanmış olan hizmet sıfatıdır.
Atası Şahı Merdan Ali evlatları Imam Hasan ile başlayıp Imam Muhammed Mehdi‘yle tamamlanan imamların sayısı On birdir. Şahı Merdan Ali, Velayet makamının sahibi olduğundan ötürü sıfatı, Imam değil Veli sıfatıdır. Ancak Atası olmasından ötürü On bir Imamla birlikte anılır ve On Iki Imam olarak zikredilir.
Şahı Merdan Ali ile birlikte anılan, On bir Imam isimleri…
1- Şahı Merdan Ali, Imamların atası ve makamı, Velayet makamıdır.
2-Imam Hasan,
3-Imam Hüseyin,
4-Imam Zeynel Abbedin,
5-Imam Muhammed Bakır,
6-Imam Cafer-i Sadık,
7-Imam Musa-i Kazım,
8-Imam Ali-ül Rıza,
9-Imam Muhammed Taki,
10-Imam Ali-ül Naki,
11-Imam Hasan-ül Askeri ve
12-Imam Muhammed Mehdi’dir.
Imam sıfatının anlamı; Üstün niteliklere sahip, Allah’ın sırlarına yakın, insan üstü fazilet ve yeteneklere sahip yol önderi manasındadır.
Imamların görevi; Insanları yolun ilim irfaniyla irşad etmek, olgun ve medeni insan konumuna gelmelerini sağlamaktır. Bu sıfat, sadece Ehli Beyt evlatlarına bağışlanmış bir sıfattır.
On dört Masum-u Paklar…
On iki Imamların ergenlik çağına varmadan Emevi hükümdarlarınca, küçük yaşta şehit edilen masum çoçuklardır. Ehli Beyt’in masum çocuklarının şahsında, katledilmiş olan Ehli Beyt bendesinin masum çocukları da anılmaktadır.
Emevi ve Abbasi halifeleri, zulüm ve katliamlarını sadece Ehli Beyt’in büyüklerine değil, onların masum çocuklarına karşı da uygulamışlardır. Küçük yaşta şehid edilen, sayıları on dört kişiyi bulan bu gencecik masum çocuklar, Alevilerde; Suçsuz, günahsız, temiz, saf, arınmışlığın ve masumiyetin sembolüdürler.
Insanlığı yarınlara taşıyan, On dört Masum-u Pack; Saf, temiz, günahsız ve suçsuz çocukları acımasızca katleden Emevi Arap saltanat hükümdarları insanlığa karşı dolayısıyla insanlık tarihinde büyük bir suç işlemişlerdir. Lanetliyor ve kınıyoruz.
On yedi Kemerbestler…
Şahı Merdan Ali tarafından ikrarı alınmış, nasip olarak belleri “Tevella ve Teberra” ikrar kemeri ile bağlanmış; Hz.Muhammed Mustafa’ya, Şahı Merdan Ali’ye ve Ehli Beyt’e bağlılıkları ile tanınan, kırklar meclisine katılmış olan On yedi Ulu zatlardır.
Dolayısıyla Şahı Merdan Ali’nin fikrini, düşüncesini, felsefesini, inançını, itikatini paylaşan hizmet ve mücadele arkadaşlarıdır. Ilim irfanı temsilen kemer, hırka ve tac bilindiği gibi kemalete ulaşmış, hakikate ermiş kişilere giydirilir.
Kırklar…
Kırklar; Allah’ın sırrına, hikmetine, kelamına-ilmine ulaşmış Ulu zatlardır. Bu Ulu zatlar; Beşeri sıfatta görülür durumdayken, batın alemde sırrullah olup kimseye görünmezler. Yani dünyevi alemde sıfata bürünürlerken, ruhlar aleminde bu sıfat yok olur. Onları, ancak gönül gözüyle görmek mümkündür. Bu gibi Ulu zatlar, ölmezler ancak don değiştirirler.
Hakk makamına ulaşmış, Hakk’ın benliğinde beşer sıfatını kaybederek Hakk ile beraber olmuş Ulu evliya Şahı Merdan Ali’dir.
Kırklar, batın alemi karşılığı kullanılan, Velayet Makamı yani Ermişlik, Arifi billah mertebesidir. Bu öte-dünyada, zaman dışı bir evrende geçmekte olan bir ilahi muhabbetin zahire yansımasıdır. Kırklar, Gayp erenleri yani Rica-ül gayp alemidir. Diğer bir manada ise, Kırklar meclisi; Batın yani gizli, görünmeyen anlamındadır. Velayet makamı, ermişlik ve Arifi billah mertebesidir.
Dolayısıyla Alevi inancına göre Allah’ın ruhları yarattığında yaratılmış olan, her devir ve zamanda yeryüzünde bulunduklarına inanılan ermişler, evliyalardır. Batın alemi yani Gayb erenleridirler diğer bir deyimle Güruhu Naci’dirler. Bu kırk ermiş dünyanın çeşitli zamanlarında insan suretinde yeryüzüne gelmiş, Hakk’a yürümelerinden sonra da değişik donlarda zuhur edip başka kimliklerle yaşadıkları ve dünya döndükçe yaşayacakları kabul edilmektedir.
Zahiri anlamda Kırklar, Hz.Muhammed Mustafa’nın Medine de islam dinini yani Allah’ın kelamını, sırlarını anlıyabilecek ve algılayabilecek kişilere anlatması gerekiyordu. Bu kırk ulu zatlar; Başta Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali ve Ehli Beyt olmak üzere, Mekke ve Medine’de imanlı, güvenilir zatlardan oluşturulmuş gönül topluluğudur.
Kırklar topluluğu; Nefsi emarelerden, alışkanlıklardan, huylardan, davranıșlardan, vs. arınıp ilim irfanla yetkin hale getirilmiș ve Hakk ile hakikat yolunda ikrarbend olmuş gönül dostlarıdır. Bu topluluk 17 kadın, 22 erkek ve Hz.Muhammed Mustafa ile birlikte kırk ulu zatlardır.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Alevilikte, Allah eyvallah ikrarı ve önemi…
Allah eyvallah’ın inançsal anlamı, Allah’a teslimiyetin ifadesidir.
Alevilikte Allah eyvallah ikrarı yola girmenin Cenab-ı Hakk’a, Muhammed Ali’ye, Ehli Beyt’e ve yol kardeşlerine Alevi deyimiyle Canlara bağlanmanın hem manevi hem de sosyal boyutunu taşıyan manevi anlamda derin ve anlamlı bir bağlılık sözüdür. Bu ikrar, sadece bir söz veya niyet değil; Bir yaşam tarzı, bir ahlaki ve inançsal duruş ve aynı zamanda bir toplumsal sözleşme yani ikrarbendliktir.
Inançsal boyutta Allah eyvallah ikrarı nedir?
Allah eyvallah ikrarı Cem erkanında, Hakk meydanında ve Ehli canların huzurunda; Allah’a, Muhammed Ali yoluna, Mürşidine, Pirine, Rehberine ve cem toluluğuna verdiği sözdür.
Dolayısıyla Allah; Teslimiyetti, Eyvallah; Yolun süreğine-ilkelerine razı olmak, itirazsız kabul etmekle birlikte uymak ve Ikrar; Bağlılık sözü, yemini anlamındadır.
Allah eyvallah ikrarın içeriğinde;
* Yola girmek: Talip olan kişi, yola girdiğini ve bu yolda yürüyeceğini kabul eder.
* Sorumluluk üstlenmek: Talip olan can, sadece bireysel bir inanç beyanı yapmaz. Toplumsal bir yükümlülüğü üstlenmeyi kabul eder. Alevi deyimiyle Eline, Diline Beline sahip olacağına söz verir.
* Topluma katılım ve denetime açık olmak: Kendisini Hakk meydanında, Pir huzurunda ve Cem topluluğunun şahitliğine özünü dara çekip hesap verebilir sayar.
* Musahiplik ikrarına hazırlanmak: Yola ikrar verdikten sonra da musahiplik ikrarı verebilecek bir yol kardeşliği kurmaktır.
Eyvallah kavramının anlamı…
Alevilikte Eyvallah, sadece tamam veya kabul ettim anlamına gelmez. Tam bir teslimiyet, boyun eğmek de yetmez çünkü rıza göstermek gerekir. Yani ikilik veya acaba söz konusu olmadığında işte o zaman tam bir teslimiyet söz konusudur.
Diğer bir deyimle yolun her halini, zorluğunu, acısını, sevincini ve daha önemlisi sınavını kabullenmektir. Bu bilinç bağlamında bir can, yola girerken eyvallah demedikçe yola girmiş sayılmaz.
Peki Allah eyvallah ikrarı ne zaman verilir?
* Ikrar yani görgü cemi erkanında,
* Hakk meydanında, Pir, Rehber ve Cem topluluğu şahitliğinde,
* Talip yani yola giren can, Muhammed Ali yolunda yürümeye hazır olduğunu açık beyan etmiş olur.
* Musahip belirlenir. Çünkü ikrarsız musahiplik olmaz.
* Böylece talip olan can artık ikrar sahibi sayılır ve ikrar yani Görgü cem erkanlarında aktif yer almaya başlar.
Allah eyvallah ikrarının önemi…
* Inançsal anlamda, Hakk’a gönülden teslimiyeti ifade eder,
* Ahlaki anlamda, Edepli ve sorumlu bir yaşamın başlagıcıdır,
* Toplumsal anlamda, Insan topluluğunun bir parçası olduğunu ilan eder,
* Erkansal boyutta ise, Yola girişin ve mevcudata karşı sorumluluk üstlenmenin şartıdır.
Sonuç titibariyle kişinin, kendi bilincine varmasıyla kendini tanımasıdır. Dolayısıyla kendini bilen Hakk’ı bilir, Hakk’ı bilen haddini bilir. Buradaki amaç ise dıştan içe, şekilden hakikate ve benlikten birliğe yol almaktır.
Yol alabilene aşk olsun. Aşk ile…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Alevi inancında Edep, Erkan ve önemi...
Alevi inancında Edep ile Erkan, inancın özünü oluşturan ve bireyin hem iç dünyasını hem de toplumsal yaşamını şekillendiren iki temel kavramdır. Bu kavramlar sadece ahlaki kurallar değil, aynı zamanda bireyin inancına karşı olan duruşunu, toplumsal ilişkisini, Hakk ve halkla olan bağını tanımlar.
Edep, bireyin kainata karşı ahlaki sorumluluğunu ifade eder.
Edep kişinin;
* Eline Diline Beline sahip olması,
* Kibirden, yalandan, iftiradan kendisini korunması,
* Hakk ile halka karşı sorumlu davranması,
* Tevazu içinde yaşaması,
* Yol kardeşlerine karşı, sadık ve dürüst davranması demektir.
Dolayısıyla Edep ile Erkam, birbirinden ayrılmaz. Çünkü Edep, yolun ahlaki temelini ve Erkan ise, yolun uygulama biçimini ifade etmektedir. Diğer bir deyimle Edep olmadan erkan şekilcilik olur ve Erkan olmadan da edep bireysel ahlaka mahküm olur.
Bu iki ahlaki kavram birlikte yaşandığında kişi, inanç yolunda sabit kalabilir. Aksi takdirde ya yozlaşma ya da yolundan sapma kaçınılmaz olacaktır.
Edep ile erkanın diğer ismi, ahlaktır.
Insanoğlu toplumsal bir yaşama sahip olduğu için kendisine, ailesine, çocuklarına, toplumuna, aşına, işine, eşine, doğaya, çevreye, vs. karşı bir bütün olarak pratikteki manevi değer ve yaratılışına uygun davranışlardır.
Eline Diline Beline sahip çıkma ilkeleri insanların, manevi ahlak anayasasının adıdır. Dolayısıyla ahlakın amacı, iyiyi gerçekleştirip doğruya ulaşmaktır.
Eline Diline Beline sahip olma ilkesinin, kısatılmış halidir, temel etik-ahlak ilkesidir. Yola gireçek olan kişinin edebine sahip olacağına dahir cemde, Mürşid-Pir huzurunda ikrar yani söz verir.
Eline, sahip olmak; Elinle koymadığını almamak, yani elinle kimsenin hakkına müdahalede bulunmamak, insanları incitmemek demektir.
Diline, sahip olmak; Gözünle görmediğini söylememek, iftira etmemek, kötü söz etmemek; özetle insanlara, dil ile zarar vermemek.
Beline, sahip olmak; Haram olan cinsel ilişkiye girmemek, harama uçkur çözmemektir.
Aleviler, kötü ahlaktan arınmak için Cem erkanında Mürşid, Pir ve Rehber huzurunda, özünü dara çekmesidir. Diğer bir deyimle Hakk meydanında, halkın huzurunda, özünü dara çekmesi;
* Iç muhasebesini yapmasıdır,
* Vicdanıyla, nefsiyle, kibirle yüzleşmesidir,
* Yola ve topluma karşı hatasını, yanlışını, eksiğini kabullenmesidir.
Kendi kendisiyle yüzleşmesi ve tüm kötülüklerden arınıp pak olmasıdır.
Edep Erkanıyla yaşıyanlara aşk olsun…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Alevi inancında ikrar, ikrarın önemi ve evlilik durumu…
Alevi inancında ikrar, manevi anlamda oldukça derin ve kutsal bir kavramdır. Sadece bireyin Allah’a, yola ve topluma karşı bir bağlılık sözü vermesi değil, aynı zamanda yaşam biçimini, ahlaki duruşunu ve toplumsal sorumluluğunu da şekillendiren bir manevi sözleşmedir. Bu sözleşme, Alevi öğretisinin özünü oluşturur ve bireyin, yola dahil olmasını sağlar.
Ikrar veren aile toplumu arasında, evlilik söz konusu olabilir mi?
Alevi inancında ikrarın verildiği andan itibaren ikrarlılar arasında evlilik, kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü ikrar, manen ahiret kardeşliğini ifade eder ki bu kardeşlik, manevi olarak biyolojik kardeşliktende öteyedir.
Biyolojik kardeşlikte, kendi seçimimiz olmayan ve emek sarf etmediğimiz bir durumdur. Ikrar kardeşliğinde ise, kendi seçimimiz olan ve namus hariç canı cana, malı mala kattığımız bir kardeşliktir. Dolayısıyla günahına, mebaline, suçuna, her haliyle sorumluluğunu paylaştığımız ve üstlendiğimiz bir ikrardır.
Inanç boyutunda söz yani ikrar, olup bitenlerin bașlangıcıdır. Ikrar, önce söz olarak ifade edilir ve daha sora pratiğe dönüștürülür. Aynı zamanda karar vermektir, pratiğe dönüșmeden önce hiç bir sorumluluğu yoktur. Fakat ikrar verildikten sonra sadece kișiyi değil, o kiși ile ikrar ortamında bulunan herkes sorumluluk paylașır. Bu anlam da ikrar, toplumsal bir sorumluluğun varlıkça kabul edilmesi ve bu kabulün, toplumca onaylanması anlamına gelmektedir.
Alevi inancındadaki evlilik anlayışı, diğer inançlara göre daha zordur. Çünkü ikrar, inancın kaide ve kurallarına, bağlı kalınacağına dair verilmektedir. Dolayısıyla öncelikle, yol ile süreğin devamlılığı ve doğru bir evlilik için, aile rızası çok önemlidir. Ailelerin ve evlenecek kişilerin, bu ikrarı devam edip edemeyeceğine dikkat etmek zorundadırlar.
Yolun buyruğuna göre ikrar veme durumu, manevi anlamda yeniden doğma halidir. Ikrar sözü, her yerde verilmez ve yerine getirilmez. Çünkü kutsal bir anlamı ve gizemci bir manası sözkonusudur. Diğer bir manada ikrar, manevi olarak ölmek ve yeniden doğmaktır.
Dolayısıyla verilen ikrarın kutsallığını, hem mekan hem de zaman bağlamında yaşatarak varlığa üst bir anlayışın somut dünyada sınanması ve denetlenmesi fırsatı verir.
Ikrar ile ilgili, Kur’an Ayetleri…
Sözlük anlamı ile ikrar; söz vermek, verilen söze bağlı kalıp, ikrarından dönmemektir.
Maide Suresi, 89. Ayet.
Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Yeminlerinizi koruyun.
Yaşar Nuri Öztürk
Fetih Suresi, 10. Ayet…
O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile beyatleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir.
Yaşar Nuri Öztürk
Araştırmacı ve yazar Ali Duran Gülçiçek…
Kirvelik geleneğinin en fazla önemsendiği, birçok görev ve sorumlulukların yüklendiği ve kivreler arasında kız alınıp verilmediği kesim daha çok Iç, Doğu ve Günydoğu Anadolu bölgelerinde oturan Alevi kesimdir. Sünni kesimlerde ise, kivreler arasında genellikle kız, alınıp verilir. Birbirlerine karşı, fazla sorumluluk ve yükümlülük yoktur.
Alevilerin arasındaki kivrelik, müsahiplik-yolkadeşliği gibi iki aile arasında kurulan en ileri dostluğun ve yakınlaşmanın bir sembolüdür. Inançsal bazda oluşan bu manevi akrabalık ilişkisi, hiç kuşkusuz sosyal, siyasal ve ekonomik dayanışmanın da en güzel örneğidir.
Kaynak: Ali Duran Gülçiçek-Alevilik.
Derviş Tur Dede…
Alevi inancı gereği bu kivreler, dostlık ve kardeşlik gülbangı ile dua edilerek birbirlerine ikrar verirler ve bağlanırlar. Bu ki aile, dar’a durup dostluk ikrarı verdikleri için, birbirlerine karşı yanlışlık ettiklerinde, Alavi inancına göre suç işlemiş sayılırlar. Diğer kardeşler birbirine kivre ise, diğer kardeşlerin çocukları da onların çocukları ile evlenemezler. Bu düzenin yeğane amacı, toplum içerisinde ki ikrar değerini muhafaza etmek, yeri gelince de barış sancağını ayakta tutmaktır. Bu vesile ile kötülükleri, düşmanlıkları rahatlıkla ortadan kaldırma meşalesini gelecek kuşağa vermektir.
Kaynak: Derviş Tur-Erkanneme
Aşk ile, ikrarında duranın demine Huu…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Gösterişli Camilere değil, üreten Fabrikalara ihtiyaç vardır...
Özgürlük, akıl ve hakikatin peşinde olan bir halkın içinden yükselen isyan duygusunu, adalet özlemini ve gerçek dindarlığın ne olması gerektiğini dile getiriyoruz.
Gösteriş, başkalarının beğenisini kazanmakiçinyapılan abartılı davranış ve harcamalardır. Israf ise, gerekli olmayan yere yapılan harcamalar ve kaynak kayıbıdır.
Evler, ibadethane olabilir.
Insan, yüreğini temiz tutuyorsa ibadetini bir odada da yapabilir.
Fakat fabrika, hiçbir evin yerini tutmaz.
Çünkü fabrika üretir,
Istihdam sağlar,
Ekmek kazandırır ve
Karnı doyurur.
Unutmayalım ki aç bir karın, ne dini ne de ibadeti düşünebilir.
Peki soralım…
Nneden 2000-4000 kişilik devasa camiler yapılıyor da, aynı imkanlarla 2000-4000 kişiye iş imkanı sağlayacak fabrikalar yapılmıyor?
Çünkü buradaki amaç, ibadet değil.
Amaç, halkı gerçek ibadetten, yani çalışmaktan, üretmekten, sorgulamaktan uzak tutmaktır.
Gösterişli camilerle süslenmiş bir toplum, fakat aç, işsiz, çaresiz ve gelecekten bir umudu dahi yok.
Oysa Kur’an, "Insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır." Buyurmaktadır. Necm Suresi 53, Ayet 39 ve Hz.Muhammed Mustafa, „En hayırlı ibadet çalışmaktır“ buyurmuştur.
O halde insanların ibadeti ile değil, açlığıyla ilgilenmek gerekiyormuş.
Gösterişli camiler değil, alın terinin kutsal olduğu fabrikalar inşa edilmelidir. Çünkü bugün insanımızın ihtiyacı gösteriş değil, geçimdir. Ve artık bu çarpık zihniyete “Yeter!” demenin vaktidir.
Dolayısıyla gerçek Dindarlık:
* Karnı doyurmak,
* Adaleti sağlamak,
* Gençlere iş imkanı vermek,
* Insana kul değil, özgür birey olma bilinci kazandırmaktır.
Diğer bir deyimle gösterişli camilerle değil, dürüst ve üretken bir toplumla Allah’a yaklaşılır.
Sonuç itibariyle insan, kula kulluk için değil Hakk’ı bilmek, aklını kullanmak ve özgür iradesiyle yaşamak için yaratılmıştır.
Bidatlarla, hurafelerle değil Kur’an’ın rehberliğiyle, vicdanının sesiyle, aklının hükmüyle yol almalıdır.
Kimsenin değil, sadece kendi vicdanının, kendi aklının ve kendi tercihlerinin hesabını verecektir.
O halde herkes, hesabını kitabını iyi yapmalı ve hakikati ararken başkasının değil, kendi aklının terazisini kullanmalıdır.
Aşk ile…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Alevi inanç önderliğinde hizmet sistemi…
Alevi inancında Babadan oğula el verme veya atama gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak hizmete laik olma veya görülme söz konusudur. Çünkü önderlik konumuna ön görülen bir candan, talibi irşad etme şartı aranır.
Imam Cafer-i Sadık buyurduğu gibi, „Talibi irşad edemeyen yol önderliğinin yani Pirin pirliği, caiz yani kabul değildir. Dolayısıyla ilim irfan sahibi olması gerekiyor.
Seyyidlik kurumu, hiyeraşik olarak; Mürşid, Pir, Rehber ve Seyyidlerden oluşur. Mürşid, Pir, Rehber ve Seyyidler; Evlad-ı Resul, Ocakzade olarak adlandırılırlar ve Seyyid-i Saadet Evlad- Resul’dürler yani Hz.Muhammed Mustafa soyundan gelenlerdir.
Evlad-ı Rasul olan her bir seyyid, yolun inanç önderi olur anlamına gelmez. Çünkü Yol önderliğinin, bir sıfatı vardır ve bu sıfatın kendine has vasıfları vardır. Eğer bir Evlad-ı Resul, bu vasıfları yerine getirebiliyorsa evet o bir Seyyid yani yolun inanç önderi konumundadır.
Yol inanç önderliğinin, makamlara yükselme çizelgesi...
Seyyid kendini yetiştiri Rehber olur, Rehber kendini yetiştirir Pir olur ve Pir kendini yetiştirir Mürşid olur. Diğer bir deyimle Rehber, Pir ve Mürşid’in ham maddesi Seyyiddir.
Yol önderliğinin vasıfları...
Kamil, olgun, erdemli ve çağın insanı olmak esastır.
Bunun için de yolun ilmini irfanı olan Dört Kapı Kırk Makam ilminden geçmesi gerekir.
Dört kapının manasına varması gerekir, neden veya nasıl olmuştur, aslı veya kaynağı nedir, edebi nedir, tövbesi nedir, farzı veya sünneti nedir, hayası veya erkanı nedir, vs. Yani bir bütün olarak, yolun ilim irfanından haberdar olması gerekir.
Bundan dolayıdır ki yol önderliğinin, talibi irşad edebilmesi için yolun ilim irfanından haberdar olamsı gerektir. Dolayısıyla önce yol önderliği, her yönüyle taliplere örnek olmalı ve taliplerin, gönül rızasını kazanması gerekir.
Bunu gerçekleştiren yol önderliği, talipleri irşad etmede zorluk çekmez ve talibin yanlışa yönlendirilmediği gibi saptırması da mümkün değildir. Bu ilme eremeyen bir yol önderliği, duyduklarıyla yetinmeleri hem yolu, hem de talibi saptırır ve sapkınlığa götürür.
Talibin, Hakk ile hakikat çizgisinden sapmaması için Alevi inanç önderliği; Gerek bulunduğu yerleşim alanlarında, gerekse belli zamanlarda kendilerine bağlı yörelerdeki talipleri ziyaretleri sırasında onların; Inanç ve sosyal hizmetlerini, yerine getirmekle mükelleftirler.
Inanç ve sosyal hizmetler, şunlardır…
* Talipleri, yolun ilim irfanı ile eğitmek,
* Toplumu Dünyada ki olaylardan, gelişmelerden bilgilendirip aydınlatmak,
* Inançsal erkanları yani cem erkanlarını yönetmek, yürütmek,
* Toplum içerisinde suç işleyenleri düşkün etme, dargınları barıştırmak. Diğer bir deyimle toplumu arındırıp paklamak, huzur ve aşayışı sağlamak,
* Bayram, cenaze, nikah, sünnet erkanı gibi hizmetleri yerine getirmektir.
Bu hizmetler; Mürşid, Pir, Rehber ve bazen de Pir ile Rehber öncülüğünde yerine getirilir.
Hakk Muhammed Ali yolunda, yapılan hizmetler; Maddiyat ile değil, tamamen rızalığa ve gönüllülüğe dayalıdır. Para, mal mülk karşılığında yapılan bir hizmet, hizmet değildir ticarettir. Çünkü madiyatın olduğu yerde, paranın ve maneviyatın olduğu yerde rızalığın hükmü geçerlidir.
Kur’an, Maide suresi ayet 35; “Ey inananlar! Allah’ın gazabından sakının. O’na ulaşmak için vesileye (mürşide) bağlanın ve onun yolunda gayret sarfedin ki kurtulasınız” yani ona götürecek vesile (Mürşid) arayınız. Yani beni bulmuş kullarım vardır. Bana varmak dilerseniz onları izleyiniz. Onlar size vesile olup bana ulaştırırlar. Öyleyse o zatlarla “Sırat-ı müstakim yolu” yani “dosdoğru giden yol” da birlikte oluruz. Işte bu ayet hükmünce vesile Alevilikte Mürşid, Pir ve Rehberdir. Kişi bunlara bağlanırsa Hakk’a ulaşır.
Mürşid...
Irşad eden, doğru yol gösterendir. Alevi tasavvufunda manevi hizmet rehbersiz yapılmaz. Çünkü tasavvuf hem nefsi hem de ruh terbiyesidir. Yol taliplerinin eğitilmeye muhtaç olan kişinin ilk işi, kendine yol gösterecek bir Mürşid bulması gerekir.
Alevilikte en üst inanç kapısı Mürşidlik kapısıdır, bir sonrası Pirlik kapısıdır, bir sonrası Rehberlik kapısıdır ve bir sonrası Taliplik (yol evladı) kapısıdır. Alevi toplumu içinde, Mürşid, Pir ve Rehber tümüne “Seyyid” derler. Çünkü Hz.Muhammed Mustafa soyundan geldikleri için, Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resul’dürler.
Pir...
Farscada, Ihtiyar demektir. Arapcada, Şeyh demektir. Alevi inancında ise; Muhammed Ali soyundan gelen, inanç yolunda irşad ve manevi hizmeti yerine getirmekle mükelef olan inanç önderidir.
Bir Pir, talibini irşad edebilmesi için yolun ilim irfanından haberdar olamsı gerekir.
Rehber…
Farsça Rahbar „yol gösteren, klavuz“ sözcüğünden gelmedir. Rah; „Yol“, Bar; „getiren“ demektir. Yani yolun ilim irfanından haber getiren, bildiren demektir.
Rehber, tüm çalışmaların alt yapısını şekillendiren, mürşide, pire genel ön biligiyi veren, talipleri yol konusunda bilgilendiren, hazırlayan, düzenleyendir ve ikrar kapısıdır. Dolayısiyle iyi bir Rehber; Mürşid veya pirin eksikliklerinin hataya dönüşmemesini önleyen ve tamamlayandır.
Hz.Muhammed Mustafa, Seyyidler hakkında buyurmuştur ki: Allah katında en değerli kişiler, insanları Allah’a sevdiren ve Allah'ı da insanlara sevdiren; Benim soyumdan gelen, Seyyidlerim yani Ehli Beyt’im olacaktır” buyurmuştur.
Imam Cafer-i Sadık buyurur ki: “Ol zamandan bugüne kadar, şeriat, tarikat, marifet, hakikat ve pirlik-secde Muhammed Ali’den kaldı. Ol sebepten, evlad-ı Resulden gayrisine pirlik etmek ve talip olmak caiz değildir. Yediği, içtiği haramdır. Murtadı tarikat, murtadı hakikattır. Ve hem irşadı ve biatı ve tövbesi makbul değildir. Çünkü evlad-ı Resulden biat yoktur. Sermayesiz kalmıştır. Onun aslı, asla yoktur. Ol kimse Oniki Imam dergahından nasipsizdir.
Hz.Muhammed bir hadiste buyurur ki, “Allah-u teala hazretleri kelamı kadiminde öyle buyurmuş ki, «asıl asırdır» demiştir. Zira ezelden hırka ve meftul ve irşad ve tövbe ve pirlik ve seccade bunun cümlesi Şah-ı Merdan Ali’ye gelmiştir. Şimdi Şah evladı ve nesli olmayan kimseye pirlik etmek caiz değildir. Evlad-ı Muhammed-Ali’den olaki pirliği caiz ola. Ilmi ile amil ola. Dört Kapı Kırk Makamdan, on iki erkandan, On Yedi Kemerbestten, Üç Sünnetten Yedi Farzdan bir şarttan, meşayihi kübra ilminden haberder ola. Ve tarikat ile otura dura ki hakikat ile yola vara ki pirliği caiz ola.”
Yine Imam Cafer-i Sadık buyurur ki: ”Pir olan kimselere gerektir ki kamil olalar. Dört kapı nedir, bileler. Evvel şeriatı, ikinci tarikatı, üçüncü marifeti, dördüncü hakikatı bilmek gerktir ki bunlar nereden geldi ve neden hasıl oldu, aslı nedir, bunların edebi nedir, udu nedir, hayası nedir, erkanı nedir, tövbesi nedir, farzı nedir, sünneti nedir, nafilesi nedir, işlemesi nedir bunları bile.
Ve bir dahi, şeriat kaçtır, tarikat kaçtır, marifet kaçtır, hakikat kaçtır ve ondan sonra şeriat ne ile tamam olur, marifet ne ile tamam olur, hakikat ne ile tamam olur, bunları bilmek gerek. Bunlar nedir? Eğer bu dört erkanı böylece bilmezse ol pirin pirliği caiz olmaz.”
Pirin, talibini irşad edebilmesi için yolun ilim irfanından haberdar olamsı gerekir. Önce kendisi her haliyle taliplerine örnek olmalı, her haliyle talibinin kalbinde yerini yapması gerekir. Bunu gerçekleştiren bir pir, kendi taliplerini irşad etmede zorluk çekmez ve talibi yanlışa yönlendirmediği gibi saptırması da mümkün değildir. Bu ilme eremeyen pirler, duyduklarıyla yetinmeleri; Hem yolu, hem de talibi saptırır ve sapkınlığa götürür.
Yolun demine Huu. Aşk ile...
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Alevi inancında, ibadet insan içindir…
Ibadet, insan içindir. Çünkü Allah, insan ile birlikte kainattaki mevcudatı yaratmış ve yaratma gücüne sahip olduğuna göre; Allah‘ın kendisi tamdır, eksiksizdir, ihtiyaçsızdır, bilendir, bildirendir ve bir bütün olarak sırlar alemidir.
Diğer bir deyimle tam olmayan insanları yaratmış, sınırlı vasıflarla donatmış ve sahip oldukları vasıflarla, sırların manasına varması için insanoğluyla birlikte canlı varlıklara; Keşfetme, arzulama, araştırma, bilinmeyeni bilme ve merak etme hisini bağışlamıştır.
Ibadetin sözlük manası: Yaradana teslim olmak, O’na itiat etmek, kendisini zikretmek, yüceltmek ve şükretme manalarını içermektedir.
Dini manası ise: Allah’ın ilmi sırlarına, hayatın manasına, insanlara faydalı olmak, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve O’na yakın olmak manasındadır.
Ibadet…
* Kamil-i Insan olma yolunda, manevi bir araçtır.
* Allah ile, manevi ilişki içinde olmaktır.
* Manevi huzura kavuşmaktır.
* Yaptıklarımızla ve yapacaklarımızla hesaplaşmaktır.
* Arı ve arıtıcı olmak, vs. tüm bu manevi değerlere araçtır.
Diğer bir deyimle ibadet, ruhun ve bedenin manevi olgunlaşmasında, erdemleşmnesinde önemli bir konuma sahiptir.
* Ruhani ibadet. Aklın, huzur içinde ve huzur bulması için ibadete yönelmek,
* Bedeni ibadet ise; Pratik rituellerle bedeni rahatlatma ve rahatlanmasını sağlamaktır.
Ruhani ile bedeni ibadet, aklın ve bedenin uyum içinde hareket etmesini sağlamaktır. Akıl olgunlaşmadan hal ve davranışların, olgunlaşması mümkün değildir.
Tam insan yani olgun, erdemli bir akla ve davranışlara sahip olmak için; Hayatın her alanında ve yaşamın her anında, bu gayreti gösterme zorunluğu vardır. Dolayısıyla ibadetin biçimi, şekli ve mekanı yoktur. Birilerinin dayattığı gibi, zaman ve şekle hapis edilemez.
Ali Imran suresi, 191. Ayet; “Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler; "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi." der.
Ayette de ifade edildiği gibi Esas olan zaman ve mekan değildir, niyet ve ibadetin kendisidir. Insanoğlu istediği yerde, istediği zaman, istediği şekilde, istediği dilde ibadetini yapar ve yerine getirebilir.
Ilahi kudret sahibi olan Allah bilinmesine, sırrına varılmasına, sırrına sırdaş olunması için aklıyla düşünen, kendi kendini idare edebilen insanoğlunu ve delil teşkil etme anlamında kainattaki mevcudatı yaratmıştır.
Daha önemlisi, yaratmış olduğu kainatı ve kainatın içindeki mevcudatı, birbirine muhtaç kılmıştır ki denge bozulmasın. Bu denge sayesinde yaradılanın, yaradana; Şükretme, takdir etme, yüceltme, zikretme ve bir bütün olarak O’na teslimiyet bilinci içinde olmaktır.
Aşk ile, ikrarına bağlıkalanların demine Huu…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi…
Seyyidlerin, tarihte karşılaştıkları zorluklar ve yazılı belgeler hakkında...
Tarihten kaynaklanan bazı sebeplerden ötürü, elde bulunan yazılı belgeler kimi zaman dönemin saltanatlarının baskıları sonucu saklanmış ve daha sonraları da saklanan yerler bulunmamıştır. Kimi zaman da saltanatın emriyle toplanıp yok edilmiştir.
Bu sebeplerden dolayı Alevilikte yazılı gelenekten çok, sözlü geleneğin hakim olduğu gerçeği sözkonusudur. Bu sebeple günümüzde sözlü geleneği yazılı geleneğe dönüştürürken, bazı olumsuzluklarla karşılaşmak gayet doğaldır.
Günümüz ilim, bilgi ve teknoloji çağı olması itibariyle mevcut imkanlarla bazı gerçeklere ulaşmak mümküdür. Bu imkanlar çeşitli ülkelerin Kütüphanelerinden, çeşitli yerli veya yabancı yazarlardan veya elde bulunan çeşitli eski yazı gibi belgelerin tercüme edilmesi sonucu elde edilen bilgilerdir.
Ocakların, secere konusuna gelince…
Ocakların gerçek seceresi, Ocağa ikrar vermiş olan canlı talipleridir yani yol evlatlarıdır. Çünkü ikrar vermiş bir yol evladı Mürşidini, Pirini ve Rehberini iyi bilir.
Ancak artniyetli insanlar, kendi çıkar ve menfaatlerini göz önünde tutarak uyduruk ve bazı artniyetli Seyyidlerin evlatlarınca yapılmış yanlışlıkları gerçek hizmet sahiplerine mal edilerek hatta onları suçlayarak, karalıyarak, zor durumda bırakarak hizmetlerine engel olma gayreti içinde olduklarını da biliyoruz.
Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi hakkında…
Seyyid Seyfeddin Ocağı evtlarınca yapılan araştırma sonuçlarınca ortak bilgiler şu istikamettedir. Zaman ve süreç içerisinde elde edilen bilgiler neticesinde elbetteki düzenlemeler olacaktır.
Seyyid Seyfeddin Ocağı, Elazığ Palu ilçesine bağlı Seydili köyündedir ve Sır mekanı-kabri ise, Palu’nun Zeve semtindeki Palu mezarlığındadır.
Seyfeddin ve Seyfeddin, isimleri hakkında…
Arapça da, Sayf al-Din, okunușu Seyfeddin ve Türkçe de ise, Seyfettin olarak okunur. Bunun sebebi ise, Alfabedeki harflerden kaynaklanmaktadır.
Bazı örnekler...
* Seyyid - Seyit
* Muhamed - Muhammet
* Muhammed - Mehmet
* Cemalleddin - Cemallettin
Dolayısıyla köken olarak, doğru olan Seyfeddin’dir.
Seyfeddin, isminin anlamı Dinin kılıcı, koruyucusu, askeri anlamına gelmektedir.
Seyfullah veya Seyfi isimleri, Seyfeddin isminden esinlenmiștir.
Seyyid Seyfeddin, lakapları…
Seyyid Sabun, Sayyid Sabır, Seyyid Safi, Seyyid Seyfi…
Halk arasıbnda en popüler lakap, Seyyid Sabun lakabıdır.
Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi...
Tarihi notlara göre Ehli Beyt evlatları, Emevilerin ve daha sonra da Abbasilerin baskıları ve vermiş oldukları sıkıntılardan dolayı, Arabistan toprağını terk etmek zorunda kalmışlardır. Çünkü Muhammed Ali islamının yaşaması gerekiyordu. Dolayısıyla Iran topraklarına, Anadolu’ya ve başka ülkelere dağılmışlardır.
Seyyid Şah Haydar ve Seyyid Seyfeddin Ocağı’nın diğer evlatlarından edindiğimiz bilgilere göre Seyyid Seyfeddin soyu, On Iki Imam yedincisi olan Imam Musa-i Kazım soyundan geldiği rivayet edilmektedir.
Seyyid Seyfeddin’in Anadolu’ya göçü hakkıda iki yorum söz konusudur...
Birinci yoruma göre ve bizce kabul göre de Seyyid Seyfeddin, Iran Horasan diyarından Tütkmenistan’ın Azak denizi boylarına, oradan Arnavutluk üzerinden Kosova’ya bugünkü Balkanlara ve tahminen 1100 ile 1200 yılları arasında Kosova üzerinden Elazığ ili-Palu ilçesine bağlı Seydili Köyü’ne göç ederek burayı kendine yurt edinmiştir. Seydili köyü’ne yerleşen zatın Seyyid Seyfeddin olduğu sanılmaktadır. Bugün halen Elazığ ili-Palu ilçesi’nde Seydili Köyü’nde ocağı vardır. Günümüzde bu Ocak, Vakfiye olarak kullanılmamaktadır.
Ikinci yorum ise Seyyid Seyfeddin, ilk Mardin-Savunan köyüne, sonra Diyarbakır-Savur köyüne oradan da takriben 1100 ile 1200yılları arasında Elazığ’ın Palu ilçesine bağlı Seydili köyüne göç etmiş ve burayı kendine yurt edinmiştir.
Seydili köyüne yerleşen ulu zatın, büyük ihtimalen Seyyid Seyfededin olduğu beyan edilmektedir. Elazığ-Palu ilçesine bağlı Seydili köyünde, ocağın varlığı halen söz konusudur ve Seyyid Seyfeddin Ocağı, günümüzde Vakfiye görevini yapmaktadır.
Seyyid Seyfeddin’in, dört çoçuğu dünyaya gelmiştir. Bunlar Seyyid Safi, Seyyid Veli(Ismail)-Azakların atası, Seyyid Haydar ve Seyyid Küçük’türler..
Seyyid Seyfeddin, Hakk’a yürümesinden sonra bu dört kardeşler, zamanın hükümdarlarınca rağbet gören ve güçlü konumda olan Nakşibendi tarikatının baskıları, verdikleri sıkıntılar sonucu tahminen 1800 ile 1900 yılları arasında Dersim-Tunceli ilinin çeşitli yerlerine göç etmişlerdir.
Seyyid Seyfeddin’in Sır mekanı yani kabri, Palu ilçesinin Zeve semtindeki Palu mezarlığındadır.
Dersim-Tunceli, yerleşim alanları...
* Nazimiye ilçesinde, Taru,
* Mazgirt ilçesinde; Seydili, Balan ve Mılan köylerini yurt edinmişlerdir.
Dersim, Elazığ yöresinde halk arasında Seyyid Sabun olarak da bilinir. Vesikalarda ise, Seyyid Seyfeddin veya Seyyid Seyfettin olarak geçmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmemekle birlikte, 1515 li yıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir.
Seyyid Seyfeddin Ocağı, taliplerinin bulunduğu alanlar...
Elazığ, Dersim-Tunceli, Erzincan, Erzurum, Muş, Sivas, Tokat, Balıkesir, Izmir, Aydın, Izmit ve Türkiyenin diğer illerinde de varlıkları söz konusudur.
Seyyid Seyfeddin Ocağı’nın Mürşid, Pir ve Rehber konumu...
Mürşidi, Ağuiçen ocağındandır,
Piri, Şeyh Ahmet ocağındandır ve
Rehberi, kendi ocağımızdan Seyyid Süleyman’dır.
Seyyid Seyfeddin Ocağı,, Baba Mansurların piri ve Kureşanlıların da Mürşidi dir.
Paulu ilçesine bağlı Seyyidili Köyü’nün çoğrafik konumu...
Dersim-Tunceli il merkezine yaklaşık 70 km,
Elazığ il Merkezine 60 km,
Diyarbakır il merkezine 100 km ve Bingöl il merkezine de 65 km’dir.
Seyyid Seyfeddin kerameti, hakkında...
Seyyid Seyfeddin, Elazığ-Palu-Seydili köyü’ne yerleştiğinde köylüler, Seyyid Seyfeddin’in kim olduğunu merak ederler. Meraklarından Seyyid Seyfeddin’ne sorarlar. Kimsin, ne yaparsın? vs.
Seyyid Seyfeddin, ben de sizin gibi Allah’ın bir kuluyum, nasip buraymış diye cevap vermiş. Seyyid Seyfeddin’in konuşmaları, hal ve hareketleri köylüleri oldukça etkiler. Bu durumdan dolayı, tekrar tekrar kendisine sorarlarmış.
Seyyid Seyfeddin, kendisinin Horasan erenlerinden olduğunu söyler. Seyyid Seyfeddin’i bilenler köylülere, Seyyid Seyfeddin’in keramet sahibi bir zat olduğunu kendilerine anlatılır. Bunun üzerine köylüler daha da meraka düşerler. Seyyid Seyfeddin’den kendilerine kerametini göstermesini isterler.
Rivayete göre Seyyid Seyfeddin, köylülere ne yapmamı istiyorsunuz? diye sorar. O esnada bir dut ağacının dibinden geçiyorlarmış. Köylülerden biri, bu dut ağacından bir dal kes de görelim demiş.
Seyyid Seyfeddin sorar, kökten mi yoksa? Köylü, bir dal kes yeter der. Seyyid Seyfeddin, elindeki asayı sallarken iki dal birden kesilmiş ve buna şahit olan köylüler Seyyid Seyfeddin’e eyvallah etmişlerdir.
Seyyid Seyfeddin’e bu dut ağacından bir dal kes diyen köylü evine giderken, yolda komşusuyla karşılaşır. Hal hatır ederlerken komşusu, heycanlı görünür. Köylü komşusuna sorar, hayırmıdır? Sorusunu tam sormadan senin iki çoçuğun öldü, der. Bu kederli haber üzerine köylü, heyvah kökten deseydim o zaman kökümüz kesilirdi diye kendi kendine söylenmiştir.
Bu olay, köylüler arasında konuşulur ve olay, köylülerin üzerinde bayağı etki yapmıştır. Velhasıl köylüler, Seyyid’in huzuruna giderler. Seyyid’e niyaz olurlar. Seyyid Seyfeddin’e, köyün en değerli yerini gösterirler, hangi köyü istersin sorusunu sormadan, Seyyid Seyfeddin, beni rahat bırakın yeter diye kendilerine cevap verir. Benim nasibim, buraymış der. Seyyid Seyfeddin köylülerden büyük saygı ve ilgi görür. Köylüler, Seyyid Seyfeddin’in yaşadığı yere „Seydili köyü“ ismini verirler.
Diğer bir keremeti hakkında…
Hırkasını nehir suyunun üstüne sererek, bir taraftan diğer bir tarafa geçerek kendi kardeşlerini karşıladığı rivayet edilir.
Seyyid Sabun, lakabı hakknda...
Seyyid Seyfeddin’in taliplerinden biri, Suriye’ye iş yapmak ister. Talip Pirinden destur yani müsade ister. Seyyid Seyfeddin, talibine "Talip nereye gidersen git yolun açık ola. Yanlız atalarını, ata yurdunu unutma. Çoluk çoçuğunu yetim koyma. Yolunu yordamını ve Pirini unutma. Kendini Dünya malına verme, seni yaradanın var, ondan başkasına kulluk etme. Ben, seni sana seni Allah'a teslim ediyorum. Söylediklerimden kusur eylemezsen, Canab-ı Hakk’ın yardımıyla yolun açık, işinde başarı elde edeçeksin. Yolun açık ola" der.
Talip; "Pirim, yolumdan dönersem o an Allah’a kanım helaldır. Siz, duanızı benden esirgemeyin. Bende taliplik hakkıma bağlı kalacağım ve her sene size gelip eteğinize niyaz olacağım" der. Ve sonuçta talip, Suriye’ye gider orda bir sabun fabrikası açar. Kendi işinde oldukça başarılı olur.
Pirine verdiği ikrara yani söze bağlı kalıp, her sene köyüne gelip Pirini ziyaret edermiş. Pirine fazlasıyla sabun beraberinden getirirmiş. Seyyid Seyfeddin’de bu sabunu her seferinde, insanlara, taliplere dağıtır ve böylece devam edermiş. Dolayısıyla Seyyid Seyfeddin, „Sabun“ lakabını buradan almıştır.
Rızalık lokması-Hakkkula, hakkında...
Beyağlame, isim Şahtalibi yani Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resül’ün haricindekiler. Diğer bir deyimle Ocakzade olmayanlardır. Bir Pire bağlanıp, Ehli Beyt’e gönül verip yola girenlerdir. Doğu Anadolu Dersim-Tunceli’den örnek vereçek olursak; Şadianlar, Hıranlılar, Hizollular, Abdallar, Demenanlılar vs. bütün bu ezbetler yani aşiretler Hakkula-Rızalık lokması olarak Kureşanlıların hakkıdır, rızalık lokmasını Kureşan Ocağı’na verirler.
Kureşan Oçağı’da rızalık lokmasını Baba Mansur Ocağı’na, Baba Mansur Ocağı Seyyid Seyfeddin Ocağı’na, Seyyid Seyfeddin Ocağı da Şeyh Ahmet Ocağı’na, Şeyh Ahmet Ocağı’da Ağuiçen Oçağı’na, Ağuiçen Ocağı’da kendi Mürşid ocağına derken Rızalık lokması, Hünkar Hace Bektaş-ı Veli Dergahı’na sunulur. Orada, aş olarak pişer ve insanlara paylaşılır. Bu da yolun, el ele el Hakk’a olduğunu ve dolayısıyla Yol, Taliplik üzerine kurulmuştur.
Seyyid Seyfeddin Ocak evlatlarının ikamet ettiği yerler…
Taru Bingöl-Nazimiye Dersim de; Seyyid Veli, Seyyid Süleyman Azaklar,
Gemik-Mazgirt Dersim de; Özmenler,
Deriova-Nazimiye Dersim de; Gerçekler.
Balaban köyü-Mazgirt Dersim de; Klavuzlar,
Riçik köyü-Mazgirt Dersim de; Şimşekler, Doğanlar,
Mastan yeni ismi Orta Harman köyü-Mazgirt Dersim de; Açıkgözler, Yücetepeler
Hayvatlı-Mazgirt köyünde: Yücetepeler,
Seyyidli/Seyyidan köyü-Mazgirt Dersim de: Küçükler, Solmazlar, Yalçınkayalar
Örs köyü-Mazgirt Dersim de: Azaklar
Elağmur köyü-Mazgirt Dersim de: Yıldırımlar,
Karlı Ova köyü-Bingöl de: Safiyanlılar,
Gamişan köyü-Bingöl de: Safiyanlılar,
Haci Yusuf köyü-Mazgirt Dersim de: Şahinler ve
Tercan ilçesi-Erzincan da; Doğanlar,
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Seyyid Seyfeddin Ocağı, Video LİNKİ: https://youtu.be/55CEr2A0EyY