Müsahiplik nedir, nasıl olunur, kimden kaldı ve Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali‘nin musahipliği...
Müsahiplik nedir, nasıl olunur, kimden kaldı ve Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali‘nin musahipliği...
Müsahiplik nedir?
Arapçadan dilimize geçmiş olan “musahip” sözcüğü, sözlük anlamıyla sohbet, muhabbet, arkadaşı demektir. Türkçede yani suffı inancıyla kavramlaşıp, Alevilikte, inançsal ve toplumsal akrabalığın adı olmuştur.
Musahiplik, Alevilerde yol kardeşliği anlamında kullanılır. Bu kardeşlik kan kardeşliği, kan yoluyla akrabalık dışında kurulan sosyal ve toplumsal bir akrabalıktır. Kan bağına dayanan akrabalık bir anlamda zorunlu akrabalık iken, ikrar türünde ki akrabalık tamamen gönüllülük esasına dayalı bir akrabalıktır.
Alevi inancına göre, evli olan her alevi, kendi kişiliğine denk düşecek bir Aleviyi inançsal tabanda kardeş edinir. Bu kardeşlik aynı zamanda Ahiret kardeşliğidir. Öz kardeşlikten de ağır olan bu yol kardeşliği, Alevi yolunda bir zorunluluktur. Musahip olma yada musahiplik kurumu, Alevilikte ilk toplumsal dayanışma, sahiplenme, birbirini korumak ve gözetlemek biçimidir. Yani Musahiplik canı cana, malı mala katıp yaşamın bütün varlığını cem edip paylaşmaktır.
Imam Cafer-i Sadık, Muhammed Ali yolunda, „Pir dindir, müsahip imandır. Ve yine Imam Cafer-i Sadık derki; „Muhamed iman, Ali dindir. Dininden dönen, imanından dönen Muhammed Ali yolundan dönmüştür“ yani düşkülüktür.
Şahı Merdan Ali, „Helal eşitinden yani eşinden gayrısı, müsahibidir“ buyurmuştur.
Nasıl musahip olunur?
Iyi anlaşan iki arkadaş, yol kardeşi olmaya karar verdiklerinde önce ailelerinin ve eşlerinin bu konuda rızalıklarını almaları gerekir. Musahiplik bir kere ve bir kişi ile olunur. Musahipler, hayatın her alanında birbirlerine yardımcı olmalıdırlar. Musahip eşler, birbirlerinin kardeşi ve çocukları ise, kendi çocukları sayılırlar. Musahip çocuklarına evlilik düșmediği için, asla birbirleri ile evlenemezler.
Musahipler arasında, hem inançsal anlamda yol kardeşliği ve hem de toplumsal anlamda yol kardeşliği vardır.
Kan bağı ile oluşan kardeşlikte, Aileler ayrı evlerde oturduklarından ötürü birbirlerinden sosyal ve toplumsal olarak sorumlu değillerdir. Yani kardeşler birbirlerinin hatasından sevabından sorumlu değildirler. Yardımlașma söz konusu olsa dahi, cüzdanları ayrıdır.
Bu durum musahiplikte ise, her iki taraf birbirlerinin hatasından ve sevabından sorumludur. Namus haricinde herşey ortaktır. Yani kurulan bu kardeşlik, toplumsal sorumluluk ve paylaşım acısından kan kardeşliğinden daha kapsayıcı ve sorumluluk gerektiren bir işleve sahiptir. Kan kardeşleri arasındaki ilişkide cüzdanlar ayrıdır fakat musahiplikte, cüzdanlar ortaktır. Dolayısıyla ayrı düşünmek, en büyük zaaf sayılır.
Bu sorumlulukları gönüllü olarak kabul eden iki aday pirine baş vurarak niyetlerini ifade ederler. Pirde, müsahip adaylarının ikrar verme koşullarını araștırıp sorduktan sonra eğer şartlar uygun görülürse Görgü Ceminde ikrar erkanı yerine getirilerek müsahip olunur.
Ikrar bir defaya yönelik verilir ve ahirete kadar devam eder. Dolayısıyla Ikrar verilen aileleler arasında evlilikler söz konusu değildir.
Müsahiplik kimden kalmıştır...
Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali’den kalmıştır.
Batıni alemde ilk Müsahiplik, Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali arasında ve zahiri alemde ise, Mekke ile Medineli iki erkek arasında gerçekleştirilmiştir.
Hz.Muhammed Mustafa ve Şahı Merdan Ali ile nasıl müsahip olmuş ve musahipliğin amacı...
Alevi inancına göre, Hz.Muhammed Mustafa miraca gider. Mirac dönüşü, bir yeşil kubbe görür. Gayptan kendisine bir nida yani ses gelir; “Ya Muhammed, git o kapıyı çal” denir. Hz.Muhammed Mustafa, gidip işaret edilen kapıyı çalar. Içeriden bir ses yükselir: “Kimsiniz?” diye sorulur. Hz.Muhammed Mustafa, cevap verir: ”Ben Peygamberim! Açın kapıyı içeri gireyim!” der. Aynı ses, “Bizim aramıza Peygamber giremez. Sen, git ümmetine Peygamberlik yap.” der.
Hz.Muhammed Mustafa, geri dönüp giderken gayıptan aynı nida tekrarlanıri; “Ya Muhammed git kapıyı bir daha çal.” denir. Hz.Muhammed Mustafa, tekrar kapıya varır ve kapıyı tekrardan çalar. Içerden aynı nida “Kimsiniz?” Hz.Muhammed Mustafa, “Açın kapıyı, gül cemalinizi göreyim. Ben Resulüm!” der. Icerideki ses, “Bizim aramıza Resul sığmaz” der.
Hz.Muhammed Mustafa, çaresiz geri dönüp giderken tekrardan nida gelir ve “Ya Muhammed, geri dön o kapıyı yine çal; Siz yaratıcısınız, biz yaratılmışız! Fakir-u fukarayım“ diye cevap ver denir. Hz.Muhammed Mustafa, aynısını yaptıktan sonra kapı açılır ve Hz.Muhammed Mustafa içeri girer. Selam verildiktensonra kendisine gösterilen yere oturur.
Bu vesileyle batın aleminde, Hz.Muhammed Mustafa Mürşid ve Şahı Merdan Ali Pir sıfatı öncümlüğünde Kırklar Cemi gerçekleşmiştir. Selman-ı Farisi engür tanesi getirir, engür ezilir ve Kırklara paylaştırılır. Hz.Muhammed Mustafa, ilk paylaşımcılığı burada gerçekleştirir.
Selamn-ı Farisi tarafından getirilen engür Allah’ın kelamını, ilmini ifade etmektedir. Dolayısıyla Kırklara sunulan ilim, Allah’ın huzurunda konuşulan 90 bin kelamdır. 90 bin kelamdan 30 bin kelam manevi ahlakla ve 60 bin kelam ise, ilme bağışlanmıştır.
Hz.Muhammed Mustafa, Kırklar’a ilahi kelamı pay ettiğinde kırklar ilahi aşka gelirler. Bu ilahi aşk vesilesiyle, yolun ana temelini oluşturacak irşad olma mekanizması oluşur.
Irşad olmanın temel ilkesi manaya varmak, sahiplenmek ve uygulamaktır…
Semah ile kainatta ki bir-lik manasına varmak, musahiplik ile ikrar vermek, kemerbestlik ile ikrara sahip çıkma ve yaşatma ruhu ortaya çıkarılmıştır. Bunun tümü, yaşam diğer ismiyle Rıza Şehri felsefesi dediğimiz manevi ahlak ve batıni ilim ruhudur. Bu yaşam felsefesi, Hz.Muhammed Mustafa’nın Medine’ye dönüşüyle birlikte zahiride hayata geçirilmiştir.
Dolayısıyla Hz.Muhammed Mustafa, Medine‘ye döndüğünde bütün sahabelerini toplar ve herkese birer ahiret, birer tarikat kardeşi edinmelerini söyler. Mümkün olduğu kadarıyla bir yerli ile bir muhacirin, bir zengin ile bir fakirin yol kardeşi olma kuralı getirilir.
Hz.Muhammed Mustafa‘nın buyruğu üzerine, her sahabe kendine bir kardeş bulur ve inananlar, birbirine musahip olurlar. Ya Ali, bundan böyle sende seni izleyenlerin, sana inanların belini bağla”, buyurur.
Hz.Muhammed Mustafa’nın dileğine uyan Şahı Merdan Ali, Hz.Muhammed Mustafa’nın himmetiyle önce Salman-ı Faris’in sonra da Kamber’in kuşağını bağlar. Inananlar bu durumu kutlamak ister. Içlerinden biri peksimet, hurma ve yağ getirir. Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali‘nin huzurunda peksimet, hurma ve yağdan lokma yapar ve herkese sunar. Dağıtılan lokmadan bir lokma artar ve bu lokma, o zaman Medinede bulunan Imam Hasan ile Pir Imam Hüseyin ve Seyyide Fatma-tüz Zehra’ya göndermeye karar verirler. Akabında orada bulunan meclis Selman-ı Faris-i görevlendirir ve Medine’ye ulaştırılır. Burada ki lokma, nasiptir.
Sufiler, Ehli Beyt’e lokma göderilmesini bir sevgi ve saygıdan ibaret olduğunu, günümüze kadar yol evlatları; Birbirlerine lokma vererek, bu lokma geleneğini günümüze dek devam etmektedir. Bu lokma, Alevilerin ibadet gecesi olan Perşembe akşamı pişirilir ve herkese dağıtılır. Her Alevi insanı, bu geleneğe bağlı kalarak geleneği yerine getirmelidir. Çünkü bu hizmetin, manevi değeri yüksektir; Paylaşmayı öğrenmek, emeğini, alın terini insanlarla paylaşmak ve manen, huzura varmaktır.
Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali’nin musahipliği hakkında...
Deniliyor ki, Hz.Muhammed hem kızını veriyor ve hem de damadıyla müsahip yani ahiret kardeşi oluyor. Bu nasıl olur? Bunun, mümkünatı yoktur.
Dünyevi yani cisim alemi gözüyle baktığımız zaman, evet doğrudur. Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali’nin kayın babası ve aynı zamanda damadıyla musahip yani ahiret kardeşi olmasının mümkünatı yoktur. Çünkü cisim aleminde yani Şahadet aleminde kural, kayde, sıfat, makam, vs. mevcutturlar. Fakat bunların hiç biri, ruhlar aleminde yoktur çünkü Gayb-i alem yani mutlak gizlilik dediğimiz ruhlar alemi mertebesidir. Gayb-i alemde ne isim, ne resim ve ne de sıfat vardır. Sadece sıret vardır.
Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali, Batın aleminde yani Kırklar aleminde ahiret kardeşi olmuşlardır. Kırklar aleminde, sıret vardır fakat sıfat yoktur. Sıfat olmadığı için de, zaten herkes ahiret kardeşidir.
Bazı akıl fukaraları, kırkların olduğuna dahir ispat istemekteler. Bilmezlermi ki, Allah ve Melek Cebrail’in de sıfatı yoktur. Sıfatı olmayanın ispatı istenilemez ve nasıl bir ispat istenebilinir ki? Fakat Şehadet aleminde yani cisim aleminde sıfat vardır, olduğu için de ispatı da vardır ve ispat istenilebilinir.
Şöyle ki, hamile olan bir kadını düşünelim...
Kadının karnındaki çocuğun, sıfatı var mıdır? Cevap, hayır. Çünkü göremiyoruz yani sıret konumundadır. Fakat hamile kadının ana rahminde bir canlı varlığın olduğunu biliyoruz ve bilincindeyiz. O zaman Anne rahmi, batın alemidir. Batın aleminde yaşıyan bir canlı varlık, sıret konumundadır çünkü sıfatını göremiyoruz. Peki Anne rahmindeki ruhun sıreti, sıfata dönüşmesi mümkün müdür? Cevap, evet.
Hamile kadının doğum yapmasıyla Dünyaya gelen çocuk, sıretten ayrılıp sıfata dönüşmektedir. Bu duruma göre çocuk, batın alemini terk edip zahiri alemde insan sıfatında zuhur etmiş oluyor. Böylece çocoğun bir sıfatı, bir ismi ve bir cismi vardır.
Aynı durum, cemevlerimiz için de geçerlidir. Cemevinin kapısından içeri girildiği andan itibaren cinsiyet, makam, sıfatlar, rütbeler, vs. yok oluyor. Orada, can vardır yani sadece bir sıfat vardır bu sıfat can sıfatıdır. Dolayısıyla insan sıfatıdır. Insan sıfatı mertebesinbde cinsiyet, mevki, makam söz konusu değildir.
Bu konuyu, Pir Hünkar şöyle dile getirmektedir...
Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakk’ın yarattığı her şey, yerli yerinde.
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
Noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde.
Pir Hünkar Hace Bektaş-ı Veli
Diğer bir örnek verecek olursak...
Kişi gerçekleştirmek istediği herhangi bir işi ilk olarak aklında yani kendi batınında o işi canlandırır. Canlandırmış olduğu işi, bu sefer de zahiri alemde onu gerçekleştirmek ister. Diğer bir deyimle batın alemi, hamile kaldığı düşünceyi sıret olarak büyütür zamanı gelince doğum yapar ve zahiri alemde, sıfata bürünmüş olur. Bu sıfat, insan sıfat veya hayvan sıfatı veya başka bir sıfat olarak zuhur eder.
Batın aleminde can bulan sıret, zahiri alemde sıfata bürünen canlı varlık, birlikte yaşadığı toplumla kendini yapılandırarak yaşamına yön verir. Bu yaşamın içinde iyi veya kötü varlık olarak karşımıza çıkar. Yanlışa sapanların, Kamil, olgun insanlar tarafından irşad edilerek kötülüklerden arındırılarak paklanır yani paklanmış olur.
Bu manevi paklığın ve arınmışlığın korunması için, belli kayde ve kurallar getirilmiştir. Bu kayde ve kurallar, Dört Kapı Kırk Makam ile belirlenmiş ve Eline Diline Beline sahip ol ilkeleriyle özetlenmiştir.
Bir diğer önemli husus ise Musahipliğin ana kuralı, bir zengin ile bir fakirin musahip olmasıdır.
* Peki Hz.Muhammed Mustafa, Dünya malından, mülkünden elini çekmemiş midir?
* Nefsani meşkuliyetlerden arınmak için, mağaraya çekilmemiş midir?
* Diğer tarafta Şahı Merdan Ali, bütün variyetini islam yolunda bağışlamamış mıdır?
Peki nerde kaldı zenginlik ile fakirlik?
Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali’nin musahip olmalarının ne gibi bir sebebi olabilir ki? Çünkü ikisi aynı nurdandırlar. Birbirinden fazlası veya azı yoktur. Bir nebi ve biri velidir.
Sonuç itibariyle Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali, Gayb-i alem mertebesinde yani ruhlar aleminde ahiret kardeşi olmuşlardır. Zahiri alemde ise Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali’nin akrabası ve kayın babasıdır.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Seyyid Hakkı, Sosyal medya takip hesaplarımız…
YouTube, Alevilikte inanç-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62
YouTube, Hakk Dergahı TV kanalımız: https://www.youtube.com/@hakkdergahitv8618
Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241
Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519
WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/
Facebook, Seyyid Hakkı özel sayfamız; https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL/