8. Imam Ali-ül Rıza‘nın Hayatı
8. Imam Ali-ül Rıza‘nın Hayatı
Babası: Imam Musa-i Kazım
Annesi: Mersiye (lakabı necime)
Lakabı: Rıza Sabir
Künyesi: Ebul Hasan
Yüzüğünün yazısı: Allah yeter bana
Doğum yeri ve tarihi: Medine, 25 Agustos 770
Şehadet yeri ve tarihi: Horasan (İran), 24 Ağustos 818
Kabrinin bulunduğu yer: Horasan/Meşhed (
Yaşı: 48
Katili: Memun
Imamet süresi: 20 yıl
Zamanındaki halifeler: Harun, Ibrahim, Memun
Imam Ali-ül Rıza’nın Soyu Imam Muhammed Taki’den yürümüştür. Imam Ali-ül Rıza, babası Imam Musa-i Kazım’ın Hakk’a yürüdüğünde, 31 yaşındaydı. Imam Musa-i Kazım’ın ashabından Muhammed bin Ishak, Imama; Dinimin esaslarını kimden öğreneyim, bana uyacağım kişiyi bildirmez misin? dedim. Imam: Oğlum Ali’dir buyurdu. Esasen Imam Musa-i Kazım’da, kendisinden sonra oğlu Imam Ali-ül Rıza’nın, Imam olacağını birçok vesilelerle ve birçok defa söylemişdi.
Bir gün Imam Musa-i Kazım, ashabının ileri gelenlerini toplamış, onlara;
» Biliyor musunuz, sizi niye çağırdım buyurmuş.
» Bilmiyoruz demeleri üzerine, oğlu Imam Ali’ül Rıza’yı göstererek;
» Bu oğlum vasiyimdir; benden sonra yerime o geçecek, halîfem o dur. Kime borcum var ise o ödeyecektir. buyurmuşdur.
Bir gün de evladına, Imam Ali-ül Rıza’yı göstererek;
Bu oğlum buyurmuş; Ali Muhammed’in bilginidir. Imam Musa-i Kazım, babası Imam Cafer-i Sadıkın kendisine;Ali Muhammed’in bilgini senin sulbünde; O Emir-ül müminin adaşıdır, keşke onun zamanına erişebilsem diye buyurduğunu, rivayet eder.
Hiç kimsenin yanında, ayağını uzattığı görülmemiştir. Hizmet edenlerine bile kötü söz söylediği, kötü muamelede bulunduğu olmazdı. Yemeklerini kendisine hizmet edenlerle yer, hizmetcisini bile sofrasına oturturdu. Sadakası pek boldu. Ihtiyaç sahiplerine, muhtaç oldukları ihtiyaçları geceleyin gizlice kendisi götürür, kim olduğunu bildirmeden verir, dönerdi.
Harun Reşid, Hicri 193. yılında 44 yaşında iken öldü. 23 yıl hükümdarlık etmişti. Zamanı, islam tarihinin ilim, fen, sanat ve edebiyat bakımından en ileri devri olmakla beraber; zulüm, kahır, sefahat ve sefalet bakımından da en karanlık devriydi. Harun Reşid‘in ölümünden sonra oğlu Emin saltanat tahtına oturdu. Harun Reşid, Emini veliahd yapmış, ondan sonra da kardeşi Memunun, hükümdar olmasını kararlaştırmıştı. Emin, hükümdar olunca kardeşi Memunu veliahdlıktan azletti. Çünkü saltanatı oğlu Abdullah‘a bırakmak istiyordu. Emin bu konuda kendisine engel olmak isteyen kimseyi dinlemedi ve kardeşi Memunu ortadan kaldırmak için, ordusunu üzerine gönderdi, fakat ordusu bozuldu ve kendisi Hicri 198. yılında öldürüldü. Başı, kardeşi Memuna gönderildi.
Rivayete göre Memun, kardeşi Eminle savaşırken ona üst olursa, halifeliği Hz.Ebu Talib soyundan en üstün birisine vermeyi adamıştı ve bu konuda şöyle söylediğini bildirir: Yeryüzünde Imam Rıza’dan daha üstün birini bilmiyorum. Halife Memun kardeşi ile olan savaşı kazandıktan sonra, Imam Ali-ül Rıza’ya bir mektup göndererek, hilafeti kendisine terk edeceğini bildirdi.
Imam Ali-ül Rıza birçok sebepler ileri sürerek bu teklifi kabul etmedi. Memun, Medine Valisine bir mektup gönderek Imam Ali-ül Rıza’yı, Kufe ve Kum yoluyla değil de Basra ve Ehvaz yoluyla, Merveye göndermesini emretmişti. Imam Ali-ül Rıza, Hicretin 201. yılında Mekkeden hareket etti. Imam Nişabura gelince şehrin büyükleri onları karşıladı. Bilginler nöbetle imamın bineklerinin yularını ellerine alıyorlar, halk her yandan bu muhteşem alayı karşılıyordu. Ertesi gün hareket ettikği sırada Horasan‘ın ünlü bilginlerinden birkaçı, imamın katırlarının yularını tutup and vererek, bir hadis rivayet etmelerini istediler.
Imam Ali-ül Rıza, mahafilden başlarını çıkarıp şu hadisi beyan buyurdu:
Babam Musa-i Kazım bana dedi ki; babam Cafer-i Sadık buyurdu; babam Muhammed Bakır bana; babam Zeynel Abbidin söyledi dedi. O da, babam Hüseyin şehit bana; babam Emirül-mümin‘in Ali bin Ebu Talib dedi ki, buyurdu; kardeşim ve amcamın oğlu Abdullah oğlu Muhammed buyurdular ki; bana Cebrail söyledi; O da noksan sıfatlardan münezzeh ulu Allah‘tan duydum, buyurdu ki; „Allah‘tan başka yoktur tapacak (La ilahe illAllah). Bunlar benim Ehl-i Beytim’dir. Kim Ehl-i Beytim’e dahil oldu ise azabımdan emindir“ Imam Ali-ül Rıza bu hadis-i, altın zincirle yani Ehl-i Beyt yoluyla Allah-u Tealadan, Cebrail vasıtasıyla Hz.Muhammed‘e; ondan, babadan oğula hep Imamlar yoluyla gelen bu hadis-i kudsiyi buyurmuş ve hadise şu sözleri eklemişdi: Fakat şartlarıyla; bende onun şartlarındanım. Bu suretle imametin dindeki yerini bildirmişdi.
Imam Ali-ül Rıza, gideceği yere varınca kendilerini o günkü halife Memun, veziri, bilginler, seyyidler ve Abbas oğulları soyuna mensub olanlar karşıladılar. Imam, Memun ve veziri ile saraya vardılar. Birkaç gün sonra hilafet meselesi konuşulmaya başlandı. Me'mun, hilafeti Imam Ali-ül Rıza'ya vermek istiyordu. Imam, bunu kabul buyurmadı, hatta halka duyurulmamasını istediler. Bunun üzerine Memun, veliahdlığı kabul buyurmalarını istedi ve bu hususta hiçbir özrünün kabul edilmeyeceğini bildirdi.
Imam Ali-ül Rıza, bu zorlama üzerine memleket işlerine karışmamak, hiçbir suretle bir işe dair emir vermemek, hiçbir kimseyi bir vazifeye tayin etmemek ve vazifeden azletmemek şartlarıyla veliahdlığı kabul buyurdular. Bu husustaki görüşüp, konuşma birkaç hafta sürmüştür.
Imam Ali-ül Rıza, bu iş için; Allah‘ın benim ve sizin hakkınızda yapacağını, iradesinin ne olduğunu bilmem, hüküm ancak Allah’ın‘dır buyurmuşdu. Halife Memun, bu veliahdlığı bir fermanla tesbit ettirdi. Hicri 201. yılında yazılan bu fermana Imam Ali-ül Rıza, şu cümleleri yazıp imzasını attı: Rahman ve Rahim olan Allah adıyla dilediğini yapan Allah‘a hamdolsun; hükmünü değiştiren, takdirini reddeden yoktur. O gözlerde gizlenen kötülükleri gönüllerde örtülü olan işleri bilir.
Salavat, Peygamberlerin sonuncusu olan Hz.Muhammed'e ve onun tertemiz soyuna. Yazılan ferman, bütün ileri gelenler tarafından imzalandı. Memun, bütün ileri gelenlere, Imam Ali-ül Rıza’ya veliahd sıfatıyla beyat etmelerini emretti. Ilk beyat eden, Memun‘un oğlu Abbas‘tı.
Ardından bütün devlet erkanı, Abbas oğullarının belirli kişileri, Horasan halkı, Imam‘a itiat etti. Hicri 202. yılında halife Memun, Imam Ali-ül Rıza’ya; Halka bayram ibadetini kıldırmasını rica etti. Imam‘ın özür dilemesine karşılık ricalarını sürdürdü.
Bunun üzerine Imam buyurdu, öyleyse; Ceddim Resulullah‘ın sünnetine uyacağım. Memun da, herkes de, ibadetin nasıl yapılacak merakı içindeydi. Emevilerin, Abbas oğullarının zamanlarında, halifelerin ibadette gidişleri bir debdebe, bir tantana, bir ululuk göstergesiydi.
Halife Memun, bayram ibadetinin kılınması için hususi bineğini imam Ali-ül Rıza’nın bulunduğu dairenin kapısına, kullarla-kölelerle göndermişti. Imam Ali-ül Rıza, bayram sabahı evden çıktı. Üzerinde beyaz bir pamuk gömlek, başında sarık vardı. Ayakları yalındı, ellerinde de bir asa vardı. Ashabı ve yakınları da bu tarzda giyinmişdi. Biraz yürüyüp durakladılar ve Allah-u Ekber diye tekbir getirdiler. Tekbir sesini duyan herkes, bir ağızdan tekbir getirdi. Memun’un adamları, Imam’ı bu halde görünce, onlarda bineklerinden indiler, ayakkabılarını çıkardılar, yalın ayak yürümeye koyuldular. Imam, yine az yürüdüler yeniden duraklayıp tekbir getirdiler..
Her yandan gelip toplanan halk da bir ağızdan tekbir getiriyordu. Herkes ağlamaktaydı ve heyecan içindeydi. Adeta bütün şehir Imam‘la beraber yürümekte, Imam‘la beraber tekbir getirmekteydi.
Vezir Fazl, koşup bu hali Memun’a anlattı; Bu böyle giderse ne olacağı bilinmez dedi. Halife Memun, Imam Ali-ül Rıza’ya birisini göndererek; Size zahmet verdik, makamınıza dönün, ibadeti her vakit kıldıran kişi kıldırsın buyruğunu bildirdi. Bunun üzerine Imam ayakkabılarını istedi, giyip makamına döndü. Halk da sesiz bir halde dağıldı.
Hicri 199. yılında Halife Memun’un emriyle adamları çeşitli eyaletleri ele geçiriyor, buralarda hüküm sürüyorlardı. Bağdatda da ayaklanmalar olmuştu. Imam Ali-ül Rıza’nın veliahdlık emri Bağdata bildirilince, Bağdatlıların bir kısmı bu emre uydu, bir kısmıysa Abbas oğullarına bağlılıkları yüzünden bu emri dinlemediler ve aynı yılın son ayında Memun’u halife tanımadıklarını açıkladılar; yerine amcası Mehdi’nin oğlu Ibrahim’i halife tanıyıp ona beyat ettiler.
Imam Ali-ül Rıza, duyduklarını Memun’a bildirdi; Halk buyurdu; Senin hareketlerini, beni veliahd yapmanı beğenmiyor; Bağdat’da savaş başladı, bana da öğüt vermek vacib oldu, yakınlarından da memnun değiller. Halife Memun, Imam Ali-ül Rıza’nın sözlerine uyup, Bağdat’a gitmeyi kararlaştırdı. Veziri de, kargaşalık yatışıncaya kadar Horasan’da kalınmasına taraftardı; fakat sözünü dinletemedi.
Sonunda Memun, veziri ve Imam Ali-ül Rıza Irak’a yöneldi, birkaç konak aşıldıktan sonra,Veziri Fazl, bir hamamda üç kişi tarafından öldürüldü. Vezir Fazlı’yı öldürenler tutulup Memun’un yanına getirilince, halife Memun’un yüzüne karşı; Senin emrinle öldürdük dediler. Memun da onları öldürttü. Bu olay Serahs şehrinde oldu. Tus şehrine yedi konaklık yer kalmıştı ki, Imam Ali-ül Rıza hastalandı. Tusa varılınca hastalık daha da şiddetlendi. Memun hergün iki kere gelip Imam’ı dolaşıyordu; kendisi de hastalanmıştı, yahut hastalanmış görünmek istiyordu.
Rivayete göre; Imam Ali-ül Rıza’da, Memun da yedikleri yemekten hastalanmışlardı. Bu hadiseden sonra halife Memun iyileşmiş, Imam Ali-ül Rıza, zehirli yemeğin tesiriyle iyileşemeyip Hakk’a yürümüşdür. Bu konuda birçok kaynaklar da Imam’ın, halife Memun tarafından, zehirlettirildiği nakledilmektedir.. Kendisinden sonra imamet, oğlu Imam Muhammed Taki’ye geçmiştir.
Özelliklerinden bir kısmı
» Akıllı, her insanın dostudur.
» Cenab-ı Hakk mal ziyanı etmeyi, fazla mal istemeyi ve dedikoduyu sevmez.
» Cömert olan, bir yere davet edildi mi, benim de yemeğimi yesinler diye o davete gider. cimri kişi ise sonra benim de yemeğimi yemek isterler düşüncesiyle, daveti kabul etmez.
» Çok namaz kılmak, çok oruç tutmak ibadet değildir. İbadet, Allah’ın yaptıklarını ve emirlerini çok düşünmektir.
» Ecel, isteğin afetidir. İhsanda bulunmak, tedbirli insanın kazancıdır. İleri gidiş, kuvvet sahibinin felaketidir. Hasislik, şerefi alır götürür. Halkın en ulusu, iyilikte bulunanı; İyilikte bulunanın yardımına koşanı, yardım umanın ümidini gerçekleştireni, bir şeyi isteyenin isteğini yerine getireni, hayatta iken dostlarının, öldükten sonra da arkasından ağlayanların çoğalmasını isteyen ve buna göre davranan kişidir.
» Her insanın baş düşmanı bilgisizliktir
· Her kim yaptıklarının muhasebesini kendi kendine yaparsa, bundan ancak karlı çıkar.
· Kim bundan gaflet ederse sonunda zarar görür. Korkan ve çekingen emniyeti bulur.
· Ibret alan görüş sahibi olur. Görmesini bilen anlar. Anlayan bilir. Bilgisiz dost, insan için sıkıntıdır.
Malın en kıymetli olanı, insanın şerefini koruyan maldır. Aklın üstünü, insanın kendisini olduğugibi bilmesi tanımasıdır. Iman sahibi kızdı mı, temkini elden bırakmaz da hiddeti aşmaz. Razı oldumu, batıla boyun eğmez. Gücü yettiği zaman da hakkından fazlasını almaz.
» Insanların hayırlıları şunlardır: Iyilik ettiler mi sevinirler. Kendilerine karşı işlenen suçu bağışlarlar. Kendilerine bir şey verildi mi, şükür ederler. Bir felakete uğradılar mı sabrederler.
» Insanlığı artan kimse herkes tarafından öğülür. Fakat o buna kıymet vermez.
» Susmak, hikmet kapılarından bir kapıdır. Susmak, sevgi kazandırır. Susmak, her hayırlı işin kılavuzudur.
Imam Ali-ül Rıza’dan manalı sözler
» Akıllı, her insanın dostudur.
» Belki onun hayrı gizlidir de benden yücedir. Benim ise hayır bildiğim şey kötüdür“ diye düşünür.Kendisinden daha hayırlı bir kimse ile tanııştı mı, ona büyük saygı gösterirse kendi derecesi de artar. Hayırı daha temiz olur. Iyi bir adla anılır. Zamanın ulusu olur.
» Cenab‑ı Hakk mal ziyanı etmeyi, fazla mal istemeyi ve dedikoduyu sevmez.
» Cömert olan, bir yere davet edildi mi, benim de yemeşimi yesinler diye o davete gider. Cimri kişi ise sonra benim de yemeğimi yemek isterler düşüncesiyle, daveti kabul etmez.
» Çok namaz kılmak, çok oruç tutmak ibadet değildir. Ibadet, Allah’ın yaptıklarını ve emirlerini çok düşünmektir.
» Her insanın baş düşmanı bilgisizliktir
» Her kim yaptıklarının muhasebesini kendi kendine yaparsa, bundan ancak karlı çıkar.
» Kim bundan gaflet ederse sonunda zarar görür. Korkan ve çekingen emniyeti bulur.
» Insanların hayırlıları şunlardır: İyilik ettiler mi sevinirler. Kendilerine karşı işlenen suçu bağışlarlar. Kendilerine bir şey verildi mi, şükür ederler. Bir felakete uğradılar mı sabrederler.
» Insanlığı artan kimse herkes tarafından övülür. Fakat o buna kıymet vermez.
» Susmak, hikmet kapılarından bir kapıdır. Susmak, sevgi kazandırır. Susmak, her hayırlı işin kılavuzudur.
=Seyyid Hakkı=