Orucun anlam ve önemi
Orucun anlam ve önemi
Kelime mansı olarak; Vücudun ihtiyaç duyduğu temel gıda maddelerden uzak durmak, nefse hakim olmak ve engellemek manalarına gelmektedir. Yani nefsimizi islah etmek, bedenimizi disiplin ve denetim altına alıp ruhsal yapımızı güçlendirmektir. Terim olarak manası; Belirli zaman limidi içerisinde, belli bir gaye için yeme, içme ve benzeri bedeni isteklerden uzak durmak, nefsini gözetlemek ve nefsine hakim olmak demektir. Dolayısiyle bedenle yapılan bir ibadettir.
Orucun zahiri ve batıni boyutuna bakalım
Zahiri boyutu; Allah’ın verdiği nimmetlerine şükretmek. Yoksul, yetim, çaresiz ve sağlığı kendisini geçindirmeye yetmeyen insanlarımızın çaresizliklerini, sıkıntılarını ve umutsuzluklarını hissedip, merhamet duygularının gelişmesi, vicdan mahkemesinin harekete geçmesiyle, çaresiz insanlara yardım elini uzatmaktır, paylaşmaktır.
Batıni boyutu ise; Gerçek müminlerin orucu ise bir ömür boyunca devam eder. Ve gece gündüz bütün azalarını kötü duygulardan sakınmak-korumak zorundadır; Kötülük etmemek, zulümkar olmamak, kimseye fenalık düşünmemek, duygularını kötüye kullanmamak işte asıl oruçta budur.
Oruca niyet edip oruçlu iken; Davranış ve hareketlerimiz tuttuğumuz oruç niyetimizle örtüşmesi gerekir. Görünüşte yemeyip, içmeyip oruç tutanların yaptıkları hareketler, bir oruçlunun hareketine benzemiyorsa, tutulan oruç oruç değildir. Dolayısiyle niyetimizin hal ve hareketlerimizle uyuştuğu zaman, bu oruç asıl oruçtur. Orucu kendimiz için tuttuğumuz gibi mükafatını da yine biz vereceğiz.
Niçin oruç tuma gereği duyuyoruz?
Yukarda da değindiğimiz gibi Allah, irade sıfatını yanlız insanlara bağışlamıştır. Dolayısiyle oruç, irademizin imtihanıdır. Nefsin imtihanı da oruç ile yapılır. Açlığın had safaya çıktığında nefsini gözetleyip, iradeyi kullanmaktır buda aklın vücuda hükmüdür, kendi kendine, nefsine söz geçirmektir.
İbadette olduğu gibi oruç da, Allah ile kul arasındadır. Gönül rızalığına, kendi irademize bağlıdır. Ve yeter ki bedeni ibadet olan oruç, şuurlu ve aşk ile yapılsın. Eğer birilerine göstermelik olsun veya adet yerini bulsun diye yapılıyorsa yani manası gayesi anlaşılmadan yapılıyorsa, niyetten ve hizmetten uzaktır.
Oruç dendiği zaman ilk insanların aklına gelen Ramazan orucudur. Ve Aleviler neden Ramazan orucu tutmazlar sorusu akla gelir.
Kur-an’da oruçla ilgili Bakara suresi; 183, 184 ve 185 ayetleri yer almaktadır. 183’ci ayette; Ey iman edenler oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de korunasınız diye farz kılındı.
184’ci ayette ise; Sayılı günler… İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerden sayısınca tutar. Ona dayanıp kalanlar (dayanamayanlar) üzerine de bir yoksulu doyuracak fidye(yardım) vermek gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa hakkında daha hayırlıdır. Yine de oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
Ve 185’ci ayette ise; O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur’an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredersiniz!
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Sünni-Şii alimlerin sıkça öne sürdükleri bu ayetlerde görüldüğü gibi; Ramazan orucu ile ilgili, Bakara Suresi 183., 184. ve 185. ayetlerinde oruç için sayı-rakam ifadesi hiç bir şekilde geçmemektedir. Ibadet Allah ile kul arasındadır. Insanoğlu istediği zaman istediği yerde orucunu, ibadetini yapabilmeli. Birilerinin dayattığı gibi, sayı ve zamana hapis edeilmesi doğru değildir. Rakam ve zamanlama, insanoğlu tarafından algılanıp belirlenmiştir. Her insanoğlu algıladığını dine mal ederse din dinlikten çıkar, örf adet dini olur. Öneklersek, Arap yarımadasında ne yazık ki bu durum böyle olmuştur.
Aleviler açısından Ramazan ayını kutsal kılan nedenler;
1- Kur’an-ın ramazan ayının 27’ci gecesinde inmiş olması, bu geceyi kutsal kılmıştır.
2- Hz.Ali’nin Ramazan ayının 19’da Ibni Mülcem tarafından saldırıya uğramış ve Ramazan ayının 21’de Hakk’a yürümüş olmasındandır. 185’ci ayet, „şükür“ orucundan bahis eder. Şah-ı Merdan Ali gibi ulu bir zatın ölümüne şükür orucu tutulmaz yani şükür edilmez ama matem tutulur.
Neden Ramazan’ı tutmuyorsun?, neden namaz kılmıyorsun? Tutmaya ve kılmaya zorlayanlara Hakk aşığı Kul nesimi şu cevabı vermiştir:
Abdestimiz katlanmak
Namazımız sabretmek
Biz bir oruç tutarız
Ramazana benzemez der.
Ozan Ibreti’nin cevabı ise şöyledir;
İlme değer verdim, uykudan kalktım,
Sarık seccadeyi elden bıraktım,
Vaazın her günkü vaazından bıktım,
Ramazanı sele verdim de geldim…
Ozanlarımızın da belirttiği gibi Alevilerin, oruç ile bir sorunları olmadığı gibi; Fatma Ana orucu, Imam Zeynel Abidin’in kurtulup 12 Imam neslinin kendisinden devam ettiği için Allah’a, şükür orucu, 14 Masum-u Pak’lar orucu, Hızır orucu, 48 Perşembe oruçları ve bununların haricinde niyetlere göre; Oruç tutar ve ibadetlerini yaparlar. Alevilerin sorunu; Algılamalardan, uydurma hadislerden yaratılıp dine mal edilen yanlışlarlandır. Oruç ve ibadetler tamamen rızalığa dayanmaktadır çünkü dinde zorlama yokdur. Dayatma ve zorlamaya dayalı din, din değildir.
Günümüz Ramazan ayında Allah’a ibadet yerine, göstermelik, adet yerini bulsun, kilo vermek, tüketim ve para kazanma ayı olmuştur. Tekbir ve salavat getirerek cana kıymanın, bu gibi din anlayışı ve algılama Muhammed Ali Islamı ile bir alakası yoktur. Emevi Arap örf ve adetlerinden öteye değildir. Tamamen din sömürücülüğü ve ticareti söz konusudur.
Oruç; Nefsi tığlamakdır. Kötülük etmemek, zulümkar olmamak, kimseye fenalık düşünmemek, duygularını kötüye kullanmamak, işte asıl oruçta budur.
=Seyyid Hakkı=