Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

Mürşit lakaplı müşrikler



Mürşit lakaplı müşrikler (İdris suretinde İblisler)

‘İdris suretinde İblisler’ sözü, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’indir. (Sultan Veled, Maarif, 334)

 

Allah ile aldatanların önce çıkardıkları ve mürşit dayatmasıyla halka halka kabul ettirdiklerikişilerin büyük çoğunluğu Kur’an verileri açısından birer müşriktir. Müşrik olmak için Allah’a çaıkça ortak koşmak şart değildir. Müşrik olmak için Kur’an’ın şirk alemeti gördüğü şeyleri taşımak yeter.

 

“Şirk iki türlüdür: Sözlü şirk, hal ile şirk. Tanrı’nın oğul ve ortağı olduğunu iddia etmek sözle şirktir. İnsanın içinde Tanrı’dan başka şeyler için yer ve yol bulunması da hal ile şirktir.” (sultan Veled, Maarif,53)

 

Din dilinde şirk, yani tek olan Yaratıcı Kudret’e zatında (sayı olarak) veya tasarrufunda (yapıp-etmelerinde) ortak tanımaktır. Başka bir deyimle , şirk, Tanrı’nın ve Tanrılığın özeliklerinden birini bir başkasına tanımaktır. Bu, açık ve şuurlu olursa açık şirk, örtülü ve şuursuzca olursa gizli şirk adını almaktadır. Ragıb el-İsfahani (ölüm. 502/1108) bu noktada Büyük Şirk-Küçük Şirk ayrımı yapar. Ragıba göre:

 

“Büyük şirk Allah’ın ortağı olduğunu iddia etmaktir ki, inkarın ve küfrün en büyüğüdür. Küçük şirk ise bazı iş ve fiilleri icra ederken Allah dışında kişilerin rızasını da hesaba katmaktır. Riyakarlık, ikiyüzlülük bu cümledendir.”

 

Hz.Peygamber, ümmeti adına şirkin en çok bu sinsi türünden korktuğunu söylemiş ve bu şirk türünü tanıtırken şöyle buyurmuştur:

 

“Ümmetim adına en çok korktuğum şey Allah’a şirk koşmaktır. Ancak benim söylediğim, onların Güneş’e , Ay’a, puta tapmaları değildir. Benim korktuğum bu şirk, Allah dışındaki şeylerin hoşnutluğunu gözeterek ameller yapmak ve bir de gizli şehvettir.” (İbn Mace, zühd, 21)

 

Gizli şirke değinen hadislerde dikkatler riyakarlık üzerine çekiliyor ve riya, gizli şirkin en yıkıcı görünümü olarak veriliyor.

 

Şeytan evliyasıyla mücadelenin sonuçlarından esas yararlanacak olan halkın kendisi de gayret göstermelidir. Kendisi için didinenlerin yanında olmalıdır. Ama halklar, belirleyici çoğunluğu itibariyle böyle olmaktan çok uzaktır.

 

Yüzyılımızın birçok ilahiyat bilgini, özelikle, ‘felsefi teoloji’ (philozopfical theology)nin üstadı sayılan ilahiyatçı filozof Paul Tillich (ölüm. 1965), faaliyetlerini her şeyden önce, dinin mitolojiden, hurafelerden arındırılması (demythologization of religion) üzerinde yoğunlaştırdı. Ne var ki, hurafeyi besleyen, ondan zarar gören halkın bizzat kendisidir. Halkı uyandırmak istiyenlere gelince, onların işi çok zordur. Tillich, bu uyandıma işinin hangi risklere mal olacağını anlatan şu düşündürücü ve ürpetici tespiti yapmıştır:

 

“Günümüz insanına din konusunda söylenecek ilk söz, ‘din’e karşı bir söz olmak zorundadır.” (The Protestan Era, 185)

 

Bunun daha açık anlamı şudur: Eğer gerçek dinde söz edecekseniz, kullandığınız ilk cümlegeleneğin oluşturduğu sahte dine karşı, onu rahatsız eden bir cümle olmalıdır. Aksi halde hem kendinizi hem de gerçek dini arayanları aldatırsınız.

 

Mitolojiden gerçek dine geçişte,  şüphenin yeri de yadırganamaz. Ne yazık ki, Türk halkı herkesten şüphe ettiği halde din adına konuşanlardan asırlardır şüphe etmemiştir. Halbu ki Kur’an, öncelikle onlardan şüphe edilmesi gerektiğini bildirmektedir. Tillich, bu anlamda şüpheyi felsefi bir değer olduğu kadar dinsel bir erdirici olarak da görür ve bir Kur’an müminlerinden beklenecek şu tespiti yapar:

 

“Kuşku, insanın kaçınılmaz elemetlerinden biridir. İman, çeseret içerir. O halde iman, bizzat kendisi hakkında kuşkuya da dayanabilmelidir. Varoluşla ilgili kuşku ve iman aynı gerçeğin iki kutbudur.” (Dynamics of Faith, 30)

 

Şunu asla unutmamalıyız: Din adı altında dinsizliğin en zehirlisini sahneyenler, dine karşı olanlar değil, dinin savunucusu olduğunu iddia eden Allah ile aldatma sahtekarlarıdır. Birçok insanı dine-Allah’a düşman hale getirenler de bunlardır.

 

Türkiye’de, her yerde, bazen her mahaledebunlardan birine veya birkaçına rastlanıyor. Çok usta olanları kendini uzun süre saklamayı başarırken bazıları kısa sürede küpün dışına sızıp yakayı ele veriyor. Esas bela, o bir türlü çatlatılmayan şirk ve lanet küpünün içindedir. O küpün patladığı gün, gerçek müminlerin kurtuluş günü olacaktır.

 

Allah ile aldatmanın en zalim ve alçak tezgahçıları olan İdris kisveli İblisler, insanımızın sadece kesesini ve kasasını boşaltmakla kalmıyor, iffet dünyasını da perişan ediyorlar. Kendinden 50-60 yaş küçük hanımlarla, “Peygamberimizde böyle yapardı” diyerek nikah kıyanlar, 13-14 yaşında kız çocuklarına, hatta oğlanlara mussalat olanlar hep hep bunlar içinden çıkmaktadır.

 

Servet babalarımızın bunların birine veya ötekine çuvallar dolusu para akıtmayanı, karı-kız pazarlamayanı yok denecek kadar azdır. Hem para akıtırlar, hem de hem de kulluğa-köleliğe kabul edilmeleri için el-etek öperler.

 

Mürşit kisveli müşrikler içinde resul olduğunu, hatta Allah olduğunu söyliyecek kadar çıldırmışlarına rastlamak bile mümkün.

 

İşe, birinci sınıf-ikinci sınıf müslüman ayrımı yapmakla başlarlar. Birinci sınıf müslüman daima kendileridir. Tefrikaya dönüşmüş şirkin temel göstergesi bu ayrımdır. Bu namertler, kendilerini birinci sınıf, diğer tüm insanları ikinci sınıf müslüman veya tamamen dinsiz olarak görürler. Açıkça söylemeseler de niyet ve tıynnetleri budur.

 

Kamil ve halis bir mümin, kendisini birinci sınıf müslüman, başkalarınıikinci sınıf müslüman asla ve asla göremez. Böyle bir iddiacılığa imanı, irfanı, edebi, Allah’a ve insana saygısı izin vermez. Bir adam, bu yetkiyi kendinde görebiliyorsa iman ve irfandan nasibi yok demektir.

 

Halkı yüzlerce, binlerce parçaya bölmek, mürşit lakaplı mürşiklerin öz sermayesidir. Bu bölmenin yarattığı ‘grup parselleri’ olmasa mürşit kılıklı müşriklerin hayatı söner. Bu yüzden, bir numaralı düşmanları birlik, kaynaşma, hoşgörü ve anlayıştır. Birlik ve beraberlik bu maskeli müşrikler için ölüm demektir. Birlik gelince sömürü biter; böyle olunca da İdris kisveli İblislerin saltanatları sona erer.

 

Birlik ve kucaklaşmaya giden yol, bilgi ve bilinçten geçer. Bu yüzden, mürşit kılıklı müşriklerin birliğin özeliklerinden biri de bilgi, bilinç ve düşünce düşmanlığıdır.

 

Mürşit patentli müşrikler, yıllar boyu, işte bu tavırlarıyla, halkı parça parça etmişler, özelikle büyük kentlerde irtica ve tehdit gettoları oluşturmuşlardır. Ülke, bir kamplar arenasına döndürülmüştür. Ve bu kampların her biri, Kur’an’ın eşsiz deyimiyle “kendi ellerindekiyle ferahlayıp avunmaktadır.” (Rum, 28)

 

Gençlik, bunlar yüzünden bir ‘hercümerç’ yaşıyor. Halk birbirine düşman edilmiştir. Dinci iktidar ise tüm bu şer oluşum ve gelişimleri korumakta, beslemektedir.

 

Mürşit patentli müşrikler yüzünden tam bir mahşer paniği yaşıyoruz.

 

Mürşit kisveli müşriklrin şaşmaz, değişmez bir tek birlikteliği vardır: siyaset ve saltanat çıkarları uğruna, adına siyasal İslam denen dinciliğin öncülüğünde ve şemsiyesi altında toplanıp nimet ve imkanları paylaşmak. Onlar paylaşırken ülke ve kitle çürüyüş ve tükeniş sürecine girer. Bu belki de Allah’ın bir takdiridir. Allah, “Sizi benimle aldatmasınlar!” uyarısına rağmen bu maskeli müşriklerin peşine takılanlara gaflet, cürüm ve zulümlerinin ağır cezasını belki de böyle ödetiyor. Hem malları gidiyor hem ırzları. Hakkın kanunu bu: Ceza amel cinsindendir. Ve, zalimi zalime musallat etmek de Allah’ın kanunları arasındadır.

 

Tarikat dehşet ve fesadının kirlettiği o nezih gönül kurumu tasavvufta, sahte mürşitleri tanıtmak için kullanılan bir deyim vardır: Kutta-i tarik.

 

Kutta-i tarik, Tanrı’ya giden yolu tıkayan, yol vurucu demek. Unutulmasın ki, bu yol vurma, eşkiyanın açık ve aleni tavrı içinde değil, Allah’a götürme adı altında, namertçe yapılır. Kutta-i tarik, Allah’a götürme adı altında Allah’tan uzaklaştıran nasipsizlerin unvanıdır.

 

“Bunların çoğu, insanların mallarını patlayasıya yerler de insanları Allah’ın yolundan alıkoyarlar.” (Tevbe Sursei 34)

 

Kitle bunların ya dirilerine kul-köle olmakta, yahut da türbe ve fosillerine tapmakta...

 

Yazar: Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, İstanbul, 2008

Ekleyen: Seyyid Hakkı


Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Alevilikte inanç-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62 * YouTube, Hakk Dergahı TV kanalımız: https://www.youtube.com/@hakkdergahitv8618 * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241 * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519 * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ * Facebook, Seyyid Hakkı özel sayfamız; https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL/ Aşk ile Canlar...