16- Türk Aleviliği -12
Türk Aleviliği -12
Dede (Seyyid)
Anadolu Alevilerinin dinsel/toplumsal önderidir. 16. yüzyıl’da Osmanlı baskısına karşı başkaldıran Alevi kitleyi dedeler örgütlemiş ve yönlendirmişlerdir.
Dedeler; ayrıca cem törenini yönetir. Dedenin kimliği; eski Türk inancındaki şamanın (kam, oyun, ozan) konumuyla aynıdır. Dede aşkınlığı (kutsallığı ve doğaüstü gücü) temsil eder. Bu gücü elde etmek için de kendisinin Hz.Imam Ali üzerinden Hz.Muhammed ile bağlantılı olduğu kabul edilir. Peygamber Hz.Muhammed de olağanüstü bir kişilik ve varlık (Evren yaratılmadan önce Kudret kandilinde balkıyan yeşil nur) olarak kabul edilir. Böylece dede, tıpkı eski kamlar (oyun/baksı-bahşı-) gibi ruhlarla bağı olan ve sağaltıcı gücü temsil eden bir kutsal şahsiyet sayılır. Dedelrin dualayıp eline verdiği kısır kadınların gebe kaldığı bu zamana kadar gelen inançlardan birisidir. Eski Türklerin din adamları da talip, çalgıcı, şair gibi özellikleri bulunan yarı deli ama olağanüstü saygın tiplerdir. Eski Türklerde şamanlar soydan gelen kişiler arasından seçilirlerdi. Dedeler de aynı biçimde soydan gelenler arasından seçilir.
Deceleri bir önceki isimleri “baba”dır. Asya’ya doğru gidildiğinde bui sim “ata” olur. Böylece ata ile dede arasında bağlantı kurulmuş olur.
Türk milletinin temel özelliğinden birisi de “Atalar kültü”dür. Ataya bağlılık; ataların kutsallaştırılması sonucunu doğurmuştur. Böylece önemli işler başarmış kişiler öldüklerinde kutsallaştırılarak çevrelerinde mabetler (tekkeler-dergahlar) oluşturulmuştur. Bu biçimde satana en önemli kurum; Kültigin mezarıdır. Tıpkı; anadolu ve Balkanlar’daki Alevi dergahları gibi; Kültigin tapınağı oluşturulmuş; burada kara kazanlarda kurban pişirilen bir mekan ile ibadet alanı yaratılmıştır.
Eski Türklerdeki Gök Tanrı inancına bağlı ama Şaman görüntülü bu atalar; Islam kültürü içinde derma evliya biçimine sokularak kutsallaştırma devam ettirilmiştir. Bu dönüştürmede, Yahudi kutsal kitabı Tevrat ile Hıristiyan kaynağı Incil’in de etkisi olmuştur. Islam dininin bu kitapları hak ve kutsal sayması; bu etkileşmeyi kolaylaştırmıştır.
Halbuki Arap Islam anlayışında böyle bir yapılanma putçuluktur. Bugünkü Arabistan’a egemen olan Vehhabilik; mezar taşlarını bile kırarak Islam dünyasında ataya bağlılık yok etmeye çalışmaktadır. Vehhabi isyancıların 19. yüzyılın başlarında Hz.Muhammed’in mezarını bile yıkmaya kalkıştıkları tarihsel bir gerçektir. Türk toplumu ise; bırakın Hz.Muhammed’i, onu evinde misafir eden Ebu Eyyübül Ensari adına Istanbul’da koskocaman bir tapınak ve semt yaratmıştır.
Asya’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Balkanlar’a kadar dünyanın en geniş coğrafyasında Türkler her dağ başına, her güzel coğrafyaya bi rata, bir baba, bir dede yerleştirerek tarihsel bağlarını böylece sürdürmüşlerdir.
Türk edebiyatının en orijinal öykülerinden oluan Dede Korkut Hikayeleri’ndeki “Korkut” da “ata” ve “dede” unvanları ile anılmaktadır. O da bizim Anadolu Alevilerinin kendi dedelerini kutsal kabul etmeleri gibi kutsal bir kişiliktir. Dede Korkut keramet sahibidir ve kendisini öldürmek üzere Deli Karçar’ın kaldırdığı kılıç, onun duası ile havada asılı kalabilir…
Cem Töreni
Alevi yolunun temellerinden olan cem töreni; genelde dinsel niteliklidir ama insanların hem tapınma işlevini, hem ruhen yenilenme, yıkanma eylemini, hem de toplumsal ve bireysel sorgulama işini kapsar. Cem yapılırken; müzik ön plandadır. 12 Hizmet adı verilen ve 12 Imamlara saygıyı da kapsayan uygulamalar sırasında şiir, müzik, dinsel gösteri (semah) gündeme gelir.
Cem törenleri dinsel bir olgu olduğu kadar bir eğitim alanıdır da. Halk eğitiminin belirli bir disiplin içinde verildiği bu törenlerde ayrıca Alevi insanların dünya işleri de sorgulanır. Cemler, özellikle Osmanlı Devleti zamanında, Alevi halkın mahkemeleri gibi de çalışmışlardır. Aleviler, sorunlarını çözmek için asla Osmanlı Devleti’nin mahkemelerine gitmemişlerdir. Bu yola baş vuran birisi düşkün sayılır ve toplumda dışlanırdı. Gerek kişisel sorunlar, gerek çözülemeyen ailevi sorunlar, gerekse kişinin topluma karşı sorunları, cemde görüşülür, çözüme bağlanırdı. Çözümsüzlük söz konusu olmazdı. Karara uymayanlar, toplumsal yaptırımla karşı karşıya bırakılırdı...
Bütün bunlardan amaç, “kul hakkı” ve ölmemek; bunu önlemek idi. kul hakkı taşıyan “düşkün” ilan edilir ve dışlanır.
Cemin bir özelliği de, bu törene, insana karşı borcunu ödemiş insanların girebilmesidir. Suçlular asla ceme alınmazlar. Bir katil camiye girip namaz kılabilir, fakat ceme asla giremez. Bu tavır, suçu daha baştan önleme amacından doğmuştur.
Cemde; yer durumuna göre çocuklar da bulunmaktadır. Kimi bölgelerde bugün çocuklar ceme alınmıyorsa da bu, yanlıştır.... sonradan doğmuştur.
Cemi, dede yönetir. Alevi insanlara genel olarak talip (talip olan, gerçeği isteyen) adı verilir.
Cem, değişik amaçlarla yapılır. Bunların en önemlisi, görgü cemi’dir. Söz konusu cemde, insanlarin görgüleri yapılır. Görülmek, kişinin bu dünyadaki hukuki ve sosyal sorunlarının halledilmesi, Allah karşısında temiz hale getirilmesi, yani öbür dünyada vereceği hesabı daha bu dünyada vermesi demektir. Bu cem törenleri; kesinlikle gizlidir; içeri cemleri diye bilinir.
Görgü ceminden başka yılın belirli günlerinde, Alevi yol büyüklerini anmak için yapılan cemler bulunur. Bunların dışında, bir de sohbet yanı ağır basan özellikle de kış aylarında yapılan cemler olur. Bu cemlerde, genellikle, Alevi gençlerin yolun kurallarını öğrenmeleri, yetişmeleri hedef alınır.
Alevi cem törenleri, bölgeden bölgeye, hatta köyden köye değiştiği gibi, dedelerin çıktığı ocaklara göre de değişir.
Cemlerin yürütülmesinde değişiklikler görülmekle birlikte, amaç işlev hep aynıdır. Cem olayı, Alevilik olgusunu Sünnilikten ayıran en önemli göstergedir. Kaynak olarak da Kırklar Cemi gösterilir. (Kırklar Cemi bölümüne bkz.) Ceme gelen insanların kadınlık ve erkeklikleri, zenginlik ve yoksullukları, bilgililik ve cahillikleri ortadan kalkmış sayılır. Orada herkes tek can olmuştur; insan oluşan havuzuna dalınmış, orada erimişlerdir. Artık kırk kişi bir gömleği giymiş, kırk beden bir beden olmuş, kırk başı, bir başa dönüşmüştür. (Yunus Emre’de, Hz.Ali sevgisi bölümüne bkz.) Elbette kırk kişinin (temsili olarak ceme gelen herkesin) ruhları da birleşmiştir.
Cemde bulunan herkes, birbirinin kardeşidir, birbirinin bacısıdır. Kimse oraya düşmanlık duygularını taşıyarak giremez. Problemli insanlar ceme asla alınmaz. Kimse orada geleneklere aykırı davranamaz. Cemin sıkı bir disiplin içinde geçmesi için, yeterli derecede insan görevlendirilmiştir. 12 Hizmet sahipleri, bu disiplini yürütürler.
Cem törenleri, insanı biçimlendiren, eğiten bir okuldur. Bu okul, halk sanaatının beşiğidir, kaynağıdır....
Sünnilikte, müzik, şiir, dans yasaktır. Halbuki Aleviler, müziği, şiiri, dansı (semah) dinsel yaşamın, tapınmanın bir parçası haline getirerek yaşatmışlar, geliştirmişlerdir.
Türk dilinin, Türk halk müziğinin, halk danslarının gelişmesinde, cem törenlerindeki bu canlı sanat etkinliklerinin önemli katkısı olmuştur.
Yaptığımız araştırmada cemle ilgili ilk bulguları Türkistan Piri diye bilinen Hoca Ahmed-i Yesevi’de görmekteyiz. Yazılı kaynak olarak ise 1358 yılında yazılan Menakıbü-l Kudsiyye’de cemden kesin bir söz ediş buluyoruz. Yazar Elvan Çelebi 1240 yılında ortaya çıkan Alevi ayaklanmasının önderi Baba Ilyas-ı Horasani’yi anlatırken onun pirinin Dede Garkın olduğunu belirtiyor. Bir şaman gibi tasvir edilen Dede Garkın’ın 400 halifesi vardı. Bunlar, 40 gün cem yaparlar (179. beyt) ve “paymaçan” dururlar (s. 16)
Ön ü son kırk gün içre cem oldı
Paymançan yerinde hep durdı
Burada geçen paymançan, cemde bugün peymenceye durmak biçiminde uygulanır ve çok önemli, kilit uygulamadır. Aleviliğin de bir iaretidir. Bu eser, cemin 1200’lerde Anadolu’da yapıldığını göstermektedir.
Cemin en son kurallarının ve müsahiplik sisteminin en ayrıntılı biçimde Erdebil tekkesi/dergahı tarafından şekillendirildiğini Şah Hatai’nin şiirleri ortaya koymaktadır.
Çelebi geleneğine göre temel noktaları anlatılan bir cemi, şiirleri almayarak bir Alevi dedesi (Çelebi kolundan) olan Celalettin Ulusoy’dan aktarıyoruz.
Görgü Cemi (Cem Akışı)
“Terceman kurbanı”, “cem”, “Içeri kurbanı”da denilen “Görgü Cemi” köy halkının, hatta çevreden degelebileceklerinin rahatça oturulabilmesine uygun bir evde, veya –varsa- “cem evi” denilen özel olarak yapılmış odada yapılır. Bazı yerlerde bu koşul aranmamakla beraber, genellikle, görgü cemine ancak musahipliler, daha önce görülmüş olanlar ve görülmeye talip olanlar girebilirler. Ceme girecek olanlar sabahın erken saatlerinde “Pir’in desturu ile” Hakk’a çağrılırlar. Akam ortalık karardıktan sonra davet edilenler eşleri ile beraber “Hak meydanı” olarak kabul edilen cem evine gelmeye başlarlar. Cem evine gelen erkekler ve bacılar, getirdikleri, çörek, kuru yemiş veya meyve gibi yiyecekleri lokma işiyle görevli hizmet sahibine verdikten sonra yan yana iki el göğüste veya sağ el göğüste, sol el aşağıya salınmış, sağ ayak başparmağı sol ayak üzerine konmuş ve vücut hafifçe öne eğilmiş olarak duaya dururlar. Buna “Dara durmak” veya “Peymançeye (Pa-i maçin’den) durmak”da denilir.
Dede:
“Allah!... Allah!...
Lokmalar kabul ola. Muradlar hasıl ola.
Hak Muhammed Ali kabul eyleye.
İmam Hasan, Şah Hüseyin,
Hünkar Hacı Bektaş Veli defterine kayıd ola.
Nur-ı nebi, kerem-i Ali,
Pirimiz, Hünkarımız Bektaşi Veli,
Gerçek erenler demine hu...” diye dua verir.
Getirilen yiyecekler ve şaka suyu elde olmak de üzere dara durabilirler. Duayı aldıktan sonra yiyecekleri bu işle görevli hizmet sahibine verilir. Birçok yerlerde genelikle böyle yapılmaktadır. Duayı alan eşler diz üzeri gelerek meydana niyaz ederler. Böylece hem “Adem’e” secde edenlere karışmış olurlar, hem de tüm ceme katılmış olanlara niyazlaşmış, görüşmüş olurlar. Ayrıca dede ile veya cemde bulunanlarla görüşülmez. Bazı bölgelerde duadan sonra meydana değil, dedenin oturduğu posta veya dedeye niyaz edilir. Bundan sonra eşlerden erkekler, yönü dede tarafa gelmek üzere, orta yerde büyükçe bir boşluk bırakarak halaka (halka-daire) teşkil edecek biçimde otururlar. Cemaatin kalabalık oluşuna göre bu halka uç ve daha fazla sıra olabilir. Burada herkes birbirine dönüktür. Böylece, “Tarikat namazı didara (yüzü) kılınır”, sözünde olduğu gibi herkes yüz yüze oturur. Dua ve niyazdan sonra eşlerden kadınlar (bacılar) erkeklerin teşkil ettiği halkanın geri tarafından münasip bir yerde topluca otururlar.
Cem evine gelmeden önce kadın, erkek, herkes abdest alır. Görgüsü yapılacak olanların tüm yıkanmaları, başka deyimle, boy abdesti almaları gereklidir.
Evli olanlar, genel olarak görülmek ve görgü cemine katılabilmek için musahipli olmak zorunluğundadırlar. Fakat bu kaide her bölgede uygulanmamaktadır. Özelikle derviş Bektaşilerinde hiç yok gibidir.
Cemde 12 Hizmetin sahipleri:
1- Dede: Sercem de denilir. Cemi yönetir.
2- Rehber: Görgüsü yapılanlara ve ceme katılanlara yardımcı olur.
3- Gözcü: Cemde düzeni ve süküneti sağlar.
4- Çerağcı (Delilci): Çerağın –delilin- yakılması, meydanın aydınlatılması ile görevlidir.
5- Zakir: Deyiş, düvaz, miraçlama söyler. Genellikle üç kişidir. Bağlama çalarlar.
6- Ferraş: Car – Spürge çalar. Gerekirse rehbere yardım eder.
7- Sakkacı (Ibriktarcı): sakka suyu dağıtır (dem suyu).
8- Sofracı – Kurbancı: Kurban ve Lokma işlerine bakar.
9- Pervane – Semahcı: Semah dönenler, yapanlar.
10- Peyikci: Cemi, komşulara haber verir.
11- Iznikci: Cem evinin temizliğine bakar.
12- Bekçi: Cemin ve ceme gelenlerin evlerinin güvenliğini sağlar, bekler.
Dededen başka diğer hizmet sahipleri, sağ başta rehber (Baba) olmak üzere, iki elleri gögüste veya sağ elleri parmakları açık olarak göğüste, sol elleri serbest bırakılmış, sağ ayak başparmağı sol ayak üzerinde, vücüt hafifçe ileri eğik olarak meydanın ortasında birlikte dara dururlar. Her hizmet sahibi, hizmet sırası geldikçe ayrı olarak dara durup duasını alabilirse de genel olarak kural tüm hizmet sahiplerinin birlikte dua almasıdır.
Dedenin hizmet sahiplerine verdiği dua şudur:
“Allah!... Allah!...
Akşamlar hayırola, hayırlar fethola, şerler defola.
Hizmetleriniz kabul, muratlarınız hasıl ola.
Hazır, gaib, zahir, batın ayin-i cem erenlerinin nur cemalleri aşkola.
On sekiz bin alemle birlikte mümin –Müslim cümle kardaşlarımızı,
Muhammed Ali gülbanginden mahrum eylemeye.
Allah cümlemizi didar-i Ehl-i Beyt’e, meşreb-i Hüseyin’e nail eyleye.
Muhammed-el Mustafa, Aliyye-l Murtaza, Cebrail-ül Mussafa,
Gözcü Er Mustafa, Gulam Kanber, Çerağcı Cabir Ensari, Selman Farisi,
Bilal Habeşi, Kurbancı Mahmut’el Ensari, Gulam Kisani, Semahcı Ebuter Gıfari,
Fatıma bacı, Amr-ı Eyyar ve iznikçi Huzeyme’nin hüsni himmetleri üzerinizde ola,
Saklaya bekleye.... Dil bizden, nefes Kutb’ül Arifin, Gavs-el Vasilin,
Hünkar Hacı Bektaş Veli’den ola.
Nur-ı Nebi, Kerem-i Ali, gülbangi Muhammed,
Deme-i Pir, Hünkar Hacı Bektaş Veli gerçek erenler demine hu....”
Duadan sonra, hizmet sahipleri meydana niyaz edip tekrar topluca dara geçerler.
Dede:
“Tecella, tevella, Hakk’a yazıla.
Tecellanız temiz, yüzünüz ak ola.
Tecella gören cehennem narı görmeye.
Erenlerden himmet, şey’an-Lillah.
Allah eyvallah....” der.
Hizmet sahipleri hizmetleri başına giderler.
Ferraş (Carcı) meydana üç defa süpürge dıktan sonra spürgeyi sol koltuğuna alarak dara durur ve:
“Allah Allah... Güru-u Naci’yim.
Kırklar meydanında spürgeciyim.
Pir divanında durucuyum.
Hamd-lillah Pirimiz Hazreti Bektaşi’dir.
Ali Muhammed’den üstadımız Seyyid-i Ferraşi’dir.
Allah eyvallah, nefes Pir nefesidir.” Tercümanını okur.
Dedenin,
“Allah Allah...
Hizmetin kabul ola, Muradın hasıl ola.
Seyyid Ferraş efendimizin himmeti üzerinde ola.
Gerçek erenler demine hu....” diye yaptığı duadan sonra bulunduğu yere niyaz edip geri geri çekilerek meydanı terk eder.
Görgüye çıkacak olanlar, iki müsahib aile olarak genelikle dört kişidir. İçlerinde yaşı büyük erkek sağ başa, solunda eşi olmak üzere yalınayak, bellerinde “kemerbest” kuşağı ile dara dururlar.
Rehber, görgü darında bulunan dört kişinin sağına geçip, meydana niyaz ettikten sonra: Kur’an’dan A’raf süresi ayet 23’ü okur: Her ikisi “Rabbimiz kendimize yazık ettik. Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, biz kaybedenlerden oluruz” derler. Sonra şöyle devam ederler:
“Allah Allah...
Eli erde, yüzü yerde, özü dar-ı Mansur’da,
Hak Muhammed Ali yolunda, Erenler meydanı,
Pir divanında, canı kurban, teni terceman,
On Iki Imam ve on dört Masum-ı Pak efendilerimizin dostlarına dost,
Düşmanlarına düşman olmak kavliyle;
Hak erenlerin nasihatını kabul,
Muktezasiyle amel etmek üzere yalın ayak,
Yüzü üzre sürünerek gelmiş –(...görgüye girenlerin baba ve kendi adları)-
Ayin-i cem erenlerinin izni icazetiyle Muhammed Ali yoluna,
Seyyid Muhammed Hünkar Hacı Bektaş Veli tarik-i nazeninine dahil olmak üzere koç kuzulukurbanlarıyla gelmişler,
Hakk’ı görmüş, rah’ı Hak bilmiş,
Nesimi gibi yüzülüp, Mansur gibi asılıp,
Fazlı gibi borçtan halas olmak dilerler.
Himmet-i Pir niyaz ederler. Allah eyvallah.”
Dede, cemde bulunanlara hitaben “Ayin-i cem erenleri. Siz bu canlardan razı mısınız?”der. dede bu soruya yüksek sesleüç defa tekrarlar. Görgüye çıkanlar genellikle, daha önceden şikayete konu olacak bir anlaşmazlık bırakmadıkları için, istekli çıkan pek olmaz. İstekli çikarsa, isteği kabul edilir ve cemaatın aracılığıyla sorun halledilir. İstekli yoksa, cemde bulunanlar ayağa kalkmadan oldukları yerde niyaz ederler. Bu suretle razı olduklarını bildirmiş olurlar.
Dede, Kur’an’dan “Tevbe Suresi”nin (ayet 119.) “Ey inananlar. Allah’tan sakının. Doğrularla beraber olun.” Ayetini okuyarak devam eder:
“Tevbe günahlarımıza esrağfurullah, elimizle, dilimizle, belimizle işlediğimiz günahlarımıza tevbe-estağfurullah, kalbimizle cem-i azamızla işlediğimiz günahlarımıza tevbe-estağfurullah, isyanımıza tevbe-estağfurullah.
Can-ü dilden el bağladım evliya erkanına
Hamd-ü lillah gene durdum Pirimin divanına
Elaman sığındım erenler lutf-ü fermanına
Ber Cemal-ı Muhammed, Kemal-i Hasan, Hüseyin, al-i rabülende salavat....” der ve tüm ayin-i cem erenlerini salavat vermeye çağırır. Hep birlikte:
“Allahümme salli ala seyyidina MuhammedIn ve ala Ali Muhammed” diyerek salavat verilir.
Darda bulunanlar, yani görülenler yüz üzeri kapanıp secdede durulur. Dede:
“Geldiğin Muhammed Ali yolu,
Durduğun Mansur darı, gördüğün Hak didarı,
Hak cesedine can verdi, kalbine iman verdi.
Ağız talib, dil mürşid.
Erenler meydanında ne gördün, ne işittin?” diye sorar.
Dardakiler, başlarını secdeden kaldırmadan “Hak gördük, Hak işittik.” derler.
Dede, başları secdede olan taliplere şunları telkin eder:
“Allah eyvallah kapısında,
Döktüğün varsa doldur, ağlattığın varsa güldür,
Yıktığın varsa kaldır, doğru gez, dost gönlünü incitme.
Mürşide teslim-i rıza ol.
Yalan söyleme, haram yeme, zina etme,
Elinle komadığını şeyi alma, gözünle görmediğin şeyi söyleme.
Gelme gelme dönme dönme, gelenin malı dönenin canı.
Riya ile ibadet, şirk ile taat olmaz.
Söylediğin meydanın, sakladığın senin.
Allah eyvallah..”
Bunu üzerine görgüsü yapılanlar dara kalkarlar. Dede sorar:
“Erenler meydanında, Pir huzurunda mürşidine teslim-i rıza oldunuz mu?
Allah Muhammed ali, On Iki Imam ve Ehl-i Beyt soyuna iman-ü ikrar ettin mi?
Kazaya razı olup kadere bağlandın mi?
Nacilerin pişüvası Imam Cafer-i Sadık’ın içtihadı üzere,
Hak dediğimiz Hak bilip, batıl dediğimizi batıl bildin mi?
Muhammed Ali’nin ve Ehl-i Beyt’inin sevdiğini sevip tevella,
Sevmediğini sevmeyip teberra ettin mi?
Dört kapı kırk makam Hak mı?
On iki yas-ı matem Hak mı?
Suret-i Hakk’tan görünüp, dünya menfaatiyle gözünü kamaştıracak münafıkların sözlerine aldanıp erenler yolundan uzaklaşırsan mahşer günü yüzün kara olsun mu?”
Dardakiler her soruya “Allah, eyvallah” derler. Dede:
“Allah Muhammed Ali, Hünkar Hacı Bektaş veli ikrarınızda sabit kadem eyleye, gerçek erenler demine hu.” diye dua eder.
Bunun üzerine görülenler aynı sırada olmak üzere dedenin önünde diz üzeri otururlar. Dede en sağ tarafta oturan talibin sağ elinden tutar, başparmağını kendi başparmağına rapteder. Talip, sol eliyle dedenin dameninden (eteğinden) tutar. Onun solunda oturan eşi ve diğerleri kendinin sağında bulunanın eteğinden tutar. Dede, görülenlerin kulaklarına yakın bir mesafeden, onların işitebileceği hafif bir sesle “Yedullah” ayetini okur:
Kur’an “Fetih suresi” ayet 10: Ey Muhammed. Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen ancak kendi aleyhine dönmüş olur. allah’a verdiği sözü yerine getiren, Allah büyük ecir verecektir.”
Bu ayetin okunmasından sonra, Dede, cem evinde bulunanların tümünün işitebileceği yüksek sesle: “La feta illa Ali la Seyfe illa Zülfikar. Yardım Allah’tandır. Kazanç (fetih) yakındır. İnananlara müjde olsun.
Ya Allah ya Muhammed ya Ali,
Pirimiz üstadımız Kutb-ı alem Hünkar Bektaş Veli,
Şah-ı Horasan... Destur-ı Pir.” diyerek görülen taliblerin ayrı ayrı sırtına, sağ elinin parmakları açılmış vaziyette, üç defa vurur. Bu Ali aba (Muhammed, Ali, fatıma, Hasan, Hüseyin) pençesidir. Dede ister kendi talibini görsün, ister vekil sıfatıyle başka ocak taliblerini görsün aynı duayı okuyup, aynı işlemi yapar. Yapılan görgü Hünkar Hacı Bektaş veli’ye nisbet edilmektedir.
Erkanla görgü yapan dedeler de aynı duaları ve aynı işlemi yaparlar. Yanlız talibin sırtını “erkan” adı verilen melhep ağacı ile sıvazlarlar.
Görgüsü yapılmakta olan canlar meydana niyaz edip, geri geri çekilerek yerlerine giderler.
Bundan sonra, meydana kurban getirirler. Kurbana su ve tuz verildikten sonra kurban sahibi, yönü dedeye dönük olmak üzere sağ eliyle kurbanın sağ ayağını hafifçe havaya kaldıracak biçimde tutar. Sağ ayağının ucu ile sol ayağını kapatır. Gerektirdiği taktirde, özelikle kurban birden fazla ise kurbancılar veya cem evinde bulunan canlar yardımcı olur.
Dede önce Saffat Suresi’nin 103. ve 107. ayetlerini okur. “Ikisi de Allah’a teslim oldular. Babası oğlunu anlı üzerine yatırdı. Biz, “Ey Ibrahim, rüyayı gerçek yaptın” dedik. Bu denemede onu ödüllendirdik. Ona bir kurban fidye verdik.”
Ondan sonra Dede Kurban-ı Halil, ferman-ı Celil, tığ-ı Cebrail, itaat-ı Ismail” diyerek, kurbancılarla tekbir getirirler:
1- Allah.ü Ekber.... Allah.ü Ekber.... Allah.ü Ekber.... Eşhedü en la ilahe ilallah, Vallah-ü Ekber, Ve lillah’il hamd.
2- Allah.ü Ekber.... Allah.ü Ekber.... Allah.ü Ekber.... Eşhedü en la ilahe ilallah, Vallah-ü Ekber, Ve lillah’il hamd.
3- Allah.ü Ekber.... Allah.ü Ekber.... Allah.ü Ekber.... Eşhedü en la ilahe ilallah, Vallah-ü Ekber, Ve lillah’il hamd.
La fetta illa Ali la seyfe illa Zülfikar.
Nasrun-min Allahi ve fethün karib ve beşşr’il mü’minin
Ya Allah ya Muhammed ya Ali.
Pirimiz üstadımız Hünkar Hacı Bektaş Veli.
Diyelim gönül birligiyle Allah Allah...
Dede, bunları söyledikten sonra aşağıdaki gülbankı söyleyecektir. Tüm cem evinde bulunanlar, secdeye varırlar, gülbankı alınları yerde dinlerler, her cümle sonunda bir ağızdan “Allah Alah...” derler.
“Allah Allah...
Akşamlar hayır ola, hayırlar feth ola, şerler def ola.
Münkirler mat, münafıklar berbad ola, Müminler şad ola.
Meydanlar abad ola, sırlar, mestur, gönüller mesrur ola.
Hak Muhammed Ali yardımcımız ola.
On Iki Imam, On dört Masum-u Pak,
On yedi kemerbest katarından, didarlarından ayırmaya.
Pirimiz, üstadımız Hünkar Hacı Bektaş Veli muin ve destgirimiz ola.
Cenab-ı Hak münkir, münafık şerrinden, adu mekrinden hıfz-ı emande eyleye.
Dertlerimize derman, hastalarımıza şifa, borçlarımızı eda nasip ve müyesser eyleye.
Gökten hayırlı rahmetler, yerden hayırlı bereketler ihsan eyleye.
Namerde muhtaç eylemeye.
Kurbanlarımızı, dergah-ı izzetinde kabul eyleye.
Lokmaya sevap yazıla, kazanları, afetleri, belaları defetmiş ola.
Dil bizden, nefes Hazreti Hünkar’dan ola.
Nur-u nebi, kerem-i Ali, gülbankı evliya Hünkar Hacı Bektaş veli.
Gerçek erenler demine hu...”
Duayı müteakıp, zakirler (aşıklar) kurbanla ilgili üç nefes ve bir düvaz söylerler.
(....)
Düvaz bitince, zakirler Bağlamalarının üzerine hafif eğilerek, “Allah Allah!..” deyip dua isterler.
Dede, onlara dua verir:
“Allah Allah..
Hizmetleriniz kabul muratlarınız hasıl ola.
Ağzınız ağrı, dert görmeye.
Zikrettiğiniz erenlerin, evliyaların himmetleri üzerinizde hazır ve nazır ola.
Dem-i Hünkar, Kerem-i Evliya, gercek erenler demine hu...”
Duayı takiben, (süpürgeci) meydana üç defa car (spürge) çalar. Ve spürgeyi sol kolunun altına alarak dara durur. Dede,
“Allah Allah...
Hizmetin kabul ola, muradın hasıl ola.
Seyyid Ferraş efendimizin himmeti üzerinde ola.
Erenler demine hu...” diye dua verir.
Burada söylenen nefesler ve düvaz, doğal olarak bölgelere veya zakirin bilgisine göre değişir. Belli bir nefesin veya düvazın söylenmesi zorunluğu yoktur.
Kurban işlerinin de böylece bitmesiyle dede, o zamana kadar diz üzeri oturmakta olan cemaata:
“Dar çeken didar göre,
Erenler sefasına vara,
Gerçeğe hu...” duasını verir ve rahat oturmalarını söyler.
Çerağcı önceden temiz bir bez içine tuz kor. Kurbanın eritilmiş yağı bir kaba konulur. Yanaca biçimde fitil yapılır. Gelenek bu olmakla beraber, hazır mum da çerağ olarak yakılmaktadır. Çerağcı, çerağ ,alzemesini Dede’nin bulunduğu yere yakın olmak üzere meydana koyup dara durur. Cemaatında duyacağı yüksek sesle şu ayeti okur (Kur’an, “Nur Suresi” ayet 35):
“Allah göklerin ve yerin Nuru’dur. O’nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir. Cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu, ne yanlız doğuda ne de yanlız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese, bile, neredeyse yağın kendisi aydınlanacak. Nur üstüne nurdur. Allah dilediğininuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir. O her şeyi bilir.”
Eğilip çerağı uyandırır (yakar). Çerağ yanarken diz üzeri şu tercemanı okuyarak cem erenlerini salavat vermeye çağırır:
“Çerağ-ı rüşan, fahr-i dervişan, zuhur-i iman,
Himmeti Piran, Pir-i Horasan, küşad-ı meydan, kuvve-i Abdalan,
Kanun-u evliya gerçek erenler demine hu...
Çerağ-ı evliya nurü’s-semavat,
Ki bu menzildir o Tur-ı münacat.
Kaçan kim ruşen ola kıl niyaz,
Muhammed Ali’ye candan salavat.”
Tüm cemaat selavat verir.
“Allahümme salli ala Seyyidina Muhammed Mustafa, Allahümme salli ala Seyyidina Aliyye’l Murtaza. Allahümme salli ala Seyyidina Hasan-ül Müçteba. Allahümme salli ala Seyyidina Şehid-i Kerbela. Allahümme salli ala Seyyidina Zeynel-i Aba. Allahümme salli ala Seyyidina Bakır baha. Allahümme salli ala Seyyidina Kazım Musa. Allahümme salli ala Seyyidina Ali Sultan Rıza. Allahümme salli ala Seyyidina Muhammed Taki. Allahümme salli ala Seyyidina Ali Naki. Allahümme salli ala Seyyidina Hasan Askeri. Allahümme salli ala Seyyidina Muhammed Mehdi.”
Çerağcı salavattan sonra, çerağın sağına, soluna ve önüne niyaz ettikten sonra ayağa kalkar, geri geri çekilir, meydanın orta yerinde dara gelip bir düvaz okur.
(....)
Düvaz bitince, “Ber cemali Muhammed, kemal-i Imam Hasan, Şah Hüseyin, Ali ra bülende salavat.” diyerek cemde bulunanları salavat vermeye çağırır. Cem evinde bulunanların hepsi:
“Allahümme salli ala Seyyidina Muhammed ve ala Ali Muhammed” diye salavat verirler.
Dede dua okur:
“Allah, Allah.
Hizmetin kabul, muradın hasıl ola.
Cabir Ansari’nin himmeti üzerinde ola.
Gerçek erenler demine hu..”
Çerağcının meydanı terk etmesinden sonra zakirler üç düvaz okurlar. Çerağ ile ilgili düvazlar tercih edilir. Zakir çerağ ile ilgili düvaz bilmiyorsa başka düvazlar da söylenebilir. Şah Hatai’nin şu ünlü düvazı okunur:
Hatta ettim Huda yaktı delili
Muhammed Mustafa yaktı delili
Ol ali Aba’dan Haydar’i Kerrar
Aliyyü’l Murtaza yaktı delili
Hatice-tül Kübra Fatıma Zrhra
Ol Hayrü’n nisa yaktı delili
İmam Hasan aşkına girdim meydana
Hüseyin’i Kerbela yaktı delili
İmam Zeynel, Imam Bakır-ü Cafer
Kazım, Musa Rıza yaktı delili
Muhammed Taki’den hem Ali Naki
Hasan-ül Askeri yaktı delili
Muhammed-ül Mehdi ol sahip zaman
Eşiğinde ayet yaktı delili
Bilirim günahım hadden aşubdur
Hünkar-ı evliya yaktı delili
On Iki Imamdandır bu nur Hatai
Şir-i yezdan Ali yaktı delili
Şah hatai (Şah Ismail)
“Yaktı delili” nakaratı ikinci söyleyişte “Kurdu bu yolu” ve üçüncü söyleyişte “Kabul eylesin” denilerek düvaz üç defa söylenmektedir.
Düvaz bitince bağlamalarının üzerine eğilip dua bekleyen zakirlere dede şu duayı verir:
“Allah Allah...
Hizmetleriniz kabul, muradlarınız hasıl ola.
Muhammd Ali, Ehl-i Beyt katarından, didarından ayırmaya.
Adlarını zikrattiğiniz On Iki Imamlar’ın himmeti üzerinizde ola.
Diliniz dert görmeye.
Dil bizden, nefes Pir Hünkardan ola. Gerçeğe hu..”
Bundan sonra spürgeci (Ferraş) üç defa süpürge çalıp dara durur. Dede;
“Allah Allah...
Hizmetin kabul, muradın hasıl ola.
Seyd-i Ferraş yoldaşı olasın.
Ellerin dert gönlün keder görmesin.
Gerçekler demine hu..” diye dualar.
Duayı takiben, sakka (ibriktar9 bir elinde leğen, diğer elinde ibrik olduğu halde, dededen başlamak üzere orada bulunanların hepsinin eline su döker. Bu daha çok sembolik bir yıkama, bir nevi abdest almadır. Abdestsiz ceme katılmaz. Cemaatin eline su döken ibriktar ve yanında elinde havlu bulunan bir bacı birlikte dara dururlar. Dede,
“Allah Allah...
Hizmetiniz kabul ola, dileğinizi Hak Muhammed Ali vere.
Elleriniz dert görmeye, gönlünüz incinmeye.
Yoluna hizmet ettiğiniz Pir’in himmeti üzerinizde ola.
Dil bizden, nefes Hünkardan ola. Gerçeğe hu...” diye dua eder.
Bundan sonra sıra “Tevhide”gelmiştir. Adından da anlaşılacağı üzere Allah’ın birliği zikredilen tevhidde, taçlama düvazi ile kutsal isimler de anılır. Taçlama düvazının her kıta arasında, cemaat tümüyle tempo tutarak “La ilaha ilallah” derler ve tempoya uyarak iki tarafa vecd ve huşu içinde dalgalanırlar.
Tenhit Alevi-Bektaşi ayinin temel kurallarındandır.
Zakirler, Dede’den destur isteyerek düvaza başlarlar:
Bugün Pir bize geldi
Gülleri taze geldi
Önü sıra Kanber’i
Ali Murtaza geldi
(La ilahe ilallah)
(....)
Ali Murtaza Şahım
Yüzüdür kıblegahım
Miraçtaki Muhammed
Alemde padişahım
(La ilahe ilallah)
Düvaz bitince cem evinde bulunan bütün canlar bir ağızdan:
La ilahe ilallah
Ali Mürşid Ali Şah
Ali hayder Ali Şah
Ali esad Ali Şah
Ali Şir’dir Ali Şah
Eyvallah Şahım eyvallah
La ilahe ilallah.
Şeklindeki yedi mısraklı “tevhid”i üç defa tempo ile koro halinde okuyup, alınlarının yere koyarak secdeye varırlar. O zaman dede, şu duayı okur:
Allah Allah...
Medet Allah’ım meded
Gel derdime derman eyle
Yetiş Muhammed Ali
Gel derdime derman eyle
İmam bakır’ın katına
Cafer’in ilm-ü zatına
Musa Rıza hürmetine
Gel derdime derman eyle
Hasan Hüseyin aşkına
Sen yardım eyle düşküne
İmam Zeynel’in aşkına
Gel derdime derman eyle
Ah Taki ve ba Naki
İmam Hasan-ül Askeri
Yarlığa ben Kemteri
Gel derdime derman eyle
Gel haktan dilek dile
Mehdi Sahip zaman gele
Dedemoğlu Secde kıla
Gel derdime derman eyle
“Allah Alah...
Vakitler hayırola, hayırlar fethola, şerler defola.
Secdeye inan başlarınız ağrı dert görmeye.
Adlarını ğırdığınız On Iki Imamların hüsnü himmetleri üzerimizde sayeban ola.
Dil bizden nutuk Hazreti Hünkar’dan ola.
Dem-i Balım kerem-i evliya, gerçek erenler demine hu...”
Bu gülbankı takiben dede veya rehber,
“Allah Allah..
Dar çeken didar göre.
Didar gören cehennem narı görmeye.
Erenler sefasına vara. Gerçeğe hu...” Dede, “Edep, erkan!” der tüm cem erenleri diz üzeri gelir.
Meydanın ortasına dara gelen Ferraş (süpürgeci);
“Hamdülillah Pirimiz Hazret-i Bektaş’tır.
Üstadımız, Ali Muhammed’den Seydi Ferraş’tır.
Bercemal-i Muhammed, kemal-i Hasan, Hüseyin, Ali ra Bülend’e salavat” der.
Tüm cemaat: “Allahümme salli ala Seyyidina Muhammed ve ala Ali Seyyidina Muhammed” diye salavat getirir.
Dede spürge duasını verir:
“Allah Allah...
Hayırlar fethola, şerler defola, münkir münafık matola.
Spürgeci Selman... kör olsun Yezid-ü Mervan.
Carımiza yetişsin Ali Şah-ı Merdan.
Hizmetin Hakk’a geçe.
Seydi Ferraş’ın himmeti üzerinde, yüzün ak ola.
Nur-u Kerem-i Ali Pirimiz Hünkarımız Hacı Bektaş Veli demine hu...”
Sıra miraçlama okunmasına gelmiştir. Zakirler şu miraçlamayı okurlar:
Miraç okudu Cebrail
Muhammed Mustafa mah’i
Hak emrine oldu kail
Eyledi hem yandı bir çırak
Gayıbden yandı bir çırak
Çünkü yakın oldu ırak
Cebrail getirdi burak
Bindi ol Habib-ullah
Bir nida erişti Haktan
Ya Muhammed in Burak’tan
Göz kamaşır şerer-nakdan
Müminlerin kıblegahı
Yolda rast geldi bir şir
Ya nedir bu işe tedbir
Hatemi’ni ağzına vir
Sundu iki cihan Şahı
Ondan gördü bir nev-civan
Yüzü şems-i mah taban
Cemaline oldu hayran
Nazar kıldı al-Allahı
Gayibden geldi yeşil el
Verdi si-pare engür asel
O demde gördü bir mahfel
Selman’ın Şey’en Lillah
Oldu mirac’ın mübarek
Hak kıldı Kur’an tebarek
Şanına levlake levlak
Padişahlar padişahı
Buyurdu ol nur-ı vahid
Size armağan bu tevhid
Cümlesi de oldu sacid
Zikretti Kelamullah
Gözleri Kurret-ül ayn
Ali bin Hasan Hüseyin
İmam Zenel abbidin
Güruh-i naci güvah
Burak kadem bastı arşe
Erişti fevk-al Ferş’e
Hak kadirdir cümle işe
Eyledi bu gez-nigah
Miraçlamanın onuncu kıtasındaki “Ayak üstü kalktı server” mırası okunurken bütün cem erenleri ayağa kalkarlar. On ikinci kıtadaki “Oturdu Hak makamına” mırası okunurken herkes yerine oturur. Zakir ondan sonra gelen mısrada “Hu.... dedi gerçek demine” derken cemde bulunanlar zakire kalkıp “Hu...” derler.
On üçüncü kıtadaki “Cümlesi de oldu sacid” mısrası okunurken tüm cem erenleri oldukları yere secde ederler.
Miraçlama okunurken genellikle bir erkek ve bir bacı samah yaparlar. Daha fazla semahçı ile kalabalık olmamasına özen gösterilir.
Miraçlama bittikten sonra, semah eden erkek ve bacı yan yana dara dururlar. Dede, semahçılarla beraber dua beklemekte olan zakirlere de dua verir:
“Allah Allah...
Cümle alemi yaradan nur-ı mutlak ya Allah, ya Allah ya Allah!..
Nur-ı Nübüvvet, ya Muhammed, ya Muhammed, ya Muhammed..
Nur-ı Velayet, ya Ali, ya Ali, ya Ali...
Ekber-i Ümmehat Hatice ve Fatıma analarımız,
Hasan, Hüseyin, Zeynel, Bakır, Cafer, Musa, Rıza,
Taki, Naki, Askeri ve Mehdi cümle imameyn,
Kutbü-l-Arifin, gavs-el vasılin Seyyid Muhammed
Hünkar Hacı Bektaş Veli hürmetine yaptığınız ibadetler,
Okuduğunuz gülbanklar, semahlar ve cümle hizmetler
Huzur-ı Bari’de kabul ola...
Allah cümle kusur ve günahlarımızı bağışlaya...
Doğru yoldan ayırmaya...
Şeytan’ın şerinden, münafıkın mekrinden koruya, kötülere eş etmeye.
Eşimize, dostumuza, komşumuza, çocuklarımıza yeryüzündeki cümle müminlerle hayırlı işler, hayırlı ameller, hayırlı düşünceler nasip ve müyesser eyleye.
Didar-ı Ali’den ve meşreb-i Hüseyin’den mahrum etmeye.
Bilerek bilmeyerek yaptığımız günahlara geri döndürmeye.
Semah yapan bacı ve kardeş, miraçlama söyleyen zakirler,
Hizmetlerinin Pirinden şafaat bulalar.
Dil bizden, nefes Hünkar Hacı Bektaş Veli’den ola...
Nur-ı dem-i pir, kerem-i evliya, gerçek erenlerin demine hu...”
Dede duasını bitirdikten sonra zakirler ayrıca bir müsaade beklemeden, “Kırklar Semahı”nın ağırlanmasını çalmaya başlarlar.
Miraçlama sırasında “Semah” yapanlar saftaki yerlerine geçip otururlar. Meydanın müsadesi, genişliği oranında semahçılar, “Kırklar semahı” yapmak üzere meydana gelirler. Genellikle altı erkek, altı bacı olmak üzere 12 sayısını tamamlarlar. Bulunmadığı takdirde daha az sayıda da olabilir.
Ağırlama:
Sabahtan yüzümü Hakk’a döndürdüm
Muhammed Ali’yi göreyim deyu
Dünyanın gamından çektim elimi
Mürşid-i kamile ereyim deyu
Varub bir kamile yoldaş olmağa
Ahd eyleyüb ikrarında durmağa
Dört duvarın binasını kurmağa
Ararım üstadım bulayım deyu
Aşıkım serimi sevdaya saldım
Aşkın ateşine tutuldum yandım
İmam eşiğinden peymançe durdum
Ali’nin yoluna öleyim deyu
Yürüme:
Ol Imam Hasan’ı canımla sevdim
Mazlum Hüseyin’in gulamı oldum
İmam Zeynel ile zindanda durdum
Kendimi kırk pare böleyim deyu
Her zaman anarım kesmem zikrimi
Adına kurbanım Imam Bakır’ın
Dünü gün virdeyleyip okurum
Cafer’den bir nasip alayım deyu
Hızlanma:
Musa Kazım damenine niyazım
İmam Rıza’ya bağlıdır özüm
Taki, Naki, Askeri’yedir sözüm
Mehdi ile kılıç çalayım deyu
Kul Veli’m Hakk’a secde ederim
Hakk’ın buyurduğu yola giderim
Dinim Hakk’tır Hak kelamı ederim
On Iki Imam’a ereyim deyu
Kul Veli
Semahçilar duaya durur. Dede dua verir:
“Allah Allah...
Hayır hizmetleriniz kabul, muradlarınız hasıl ola.
İsteğinizi, dileğinizi Hak Muhammed Ali vere.
Döndüğünüz semahlardan hayır, hasenat göresiniz.
Ebu Zerr-Gifari’nin, hazret-i Fatıma’nın hüsn-ü himmeti üzerinizde ola.
Aliyyü’i Murtaza, Kırklar Semahı’na kaydede. Gerçeğe hu..”
Semahçılar saftaki yerlerine gidip otururlar. Sıra “Sakka suyuna” gelmiştir. Rehber “Edep, erkan” der. Herkes diz üzeri gelir. Sakka, su dolu bir kapla “Dara” durur ve şu tercemanı yüksek sesle okur:
“Bismillahirrahmanirrahim. Ve cealne minel ma. Külli dai.
Selamullah ala Imam Hüseyin.. Ve Ali Imam Hüseyin.. Evlad-ı Imam Hüseyin... Lanetullah katil-i Imam Hüseyin..” (Allah’ın laneti Imam Hüseyin’in katili üzerine olsun.)
(....)
Bercemali Muhammed Kemal-ı Hasan Hüseyin Ali ra Bülende salavat...”
Cemde bulunanlar:
“Allahümme salli ala Seyyidina Muhammed ve ala Ali Seyyidina Muhammed” diye salavat verirler.
Sakka, elindeki sürehiden küçük bir bardağa birer yudumluk su koyarak Dede ile beraber üç kişiye su verir. Su verirken yüksek sesle;
“Geçmişiz biz can-ü başdan erenler aşkına
Can gözü dem be dem Hakk’ı görenler aşkına
Kerbela deşt’i gamında can verenler aşkına
Gözüm yaşı sebil etim Şah-ı Şehidan aşkına”
Bundan sonra Sakka, meydanın çevresinde dolanarak elindeki sudan az miktarda olmak üzere tüm cemde oturanlara serper. Bir taraftan su serperken bu iş süresince yüksek sesle:
“Selamullah ya Hüseyin... Selamullah ya Hüseyin... Selamullah ya Hüseyin...
Ahmed-i Muhtar aşkına.. Hayder-i Kerrar aşkına...
Sadık-ı Sakka Selman-ı Pak aşkına... Sakahüm ya Imam Hasan... Sakahüm Şah Hüseyin..
Kıl şefaat katresi düşene ya Hüseyin...
Yardım eyle Allah Allah çağrısına ya Hüseyin... Selasmullah ya Hüseyin...”
Sakka bundan sonra meydanın ortasında dara durur; Dede dua verir:
“Allah Allah...
Hizmetini şehitler Şah-ı kabul etsin.
Selman-ı Pak’ın himmeti üzerine olsun. Gerçeğe hu...”
Bundan sonra zakirler mersiye okurlar:
İtmeyüp Şah-ı Peygamber’den haya Hak’dan hazer
Safiyan-ı bi vefalar nakz-ı ahd etmiş meğer
Kurretül-ayn-ı Rasulü eylemişler derbeder
Var ise gel hatır-ı Şah-ı Resulullah eğer
Ey saba var Kerbela deştinden eyle bir güzer
Ver bize lutfet Hüseyin Ibn-i Ali’den bir haber
(....)
Mersiye okunmasından sonra, Sofracı elinde ekmek ve kurban lokması olduğu halde meydanın orta yerinde dara durur ve şu tercemanı okur:
“Evvel Allah diyelim.. Kadim Allah diyelim...
Geldi Ali sofrası, Hak versin biz yiyelim. Allah eyvallah, gerçeğe hu..”
Cemde bulunanların sayısına göre lokmalar hazırlanır ve lokmacılar, lokmaları dağıtmaya başlarlar.
Dede, Kur’an, “Insan Suresi,” 8. ve 9. ayeti okur:
“Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler. Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz. Bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz” der.
Allah Allah...
Lokma hakkına, evliya keremine gerçekler demine...
Destur-ı Pir, izn-i mürşid, yürüyenin lokması yürüye,
Gerceğe hu...” diye destur verir ve böylece dağıtılan lokmalar yenebilir. Dede bu arada Lokma duası verirken cem erenleri dedenin duasını, cümle sonlarında “Allah Allah...” diyerek dinlerler. Okunan Sofra Duası şöyledir:
“Allah Allah... Elhamdülillah..
Nimet-i Celil, berekat-ı Halil, şefaatı Resul, inayet-i Ali, himmeti Veli”..
Bu gide, ganisi gele... Hak Muhammed ali kabul ede.
Yiyene helal, yedirene delil ola... yiyeni, yedireni, pişirip getireni hak saklaya,
Hızır bekleye, şey’en lillah Allah eyvallah hu...”
Dağıtılan ve yenilen lokmalardan sonra “spürgeci” meydana üç defa süpürge çalarak dara durur. Dede;
“Allah Allah... hayır hizmetinden şefaat bulasın.
Seyyid Ferraşın himmeti üzerinde olsun, gerçeğe hu...” diye dua verir.
Zakirler, üç nefes ve bir düvaz söylerler.
(....)
Düvazı takiben, dede dua verir. bu gülbang aynı zamanda cem birleme gülbengıdır. Bunula beraber bu düvazdan sonra cemin sona ermesi gerekmez. Ceme katılanlar arzu ederler ve dede de uygun görürse muhabbet, deyiş, düvaz ve semahlarla istenildiği kadar sürsürebilir. Kural, görgü ceminin bu düvazdan sonra dedenin verdiği dua ile sona ermesidir. Dua:
“Allah Alah....
Akşamlar hayırola, hayırlar fethola, şerler defola.
Müminler şad, meydanlar abad, sırlar mestur ola.
Hak Muhammed Ali erenler ceminde hizmet bezledenleri,
Cemde bulunan bacıları, kardaşları cümle muhibb-i
Ehl-i Beyt’le beraber didarından, katarından ayırmaya...
On iki Imam, On dört Masum.ı Pak,
On yedi Kemerbest’in himmetleri üzerimizde ola.
Kutbü’l Arifın, Gavs’el Vasilın Seyyid Muhammed
Hünkar Hacı Bektaş Veli muin ve destgirimiz ola...
Üçler, beşler, yediler, kırklar ve rical-el gayb erenleri safa-nazarlarını esirgemeye.
Cenab-ı Hak cümlemizi münkir-mınafık şerinden,
Adu mekrinden hıfzı emande eyleye.
Dertlerimize derman, gönüllerimize iman,
Hastalarımıza şifa, borçlarımızı eda nasib eyleye.
Güruh-ı Naciye ve zümre-i salihine katılmak müyesser eyleye.
Namerde muhtaç eylemeye.. Vaktimiz hayır hayır gele.
Dil bizden, nefes, Hz.Pir Hünkarımız Hacı Bektaş Veli’den ola....
Oturanı duranı, koğsuz gaybetsiz evine varıp yastığına baş koyan sağ yata selamet kalka...
Ali yoldaşı, Hızır kılavuzu ola. Gerçek erenler demine hu...”
Cemde bulunanlar, meydandan niyaz ettikten sonra çekilip evlerine giderler. Dede ile hizmet sahipleri kalınca, dışardaki bekçiler de çağrılır. Rehber sağ başta olmak üzere duaya dururlar. Dede:
“Allah Allah...
Hizmetleriniz Hünkar Hacı Bektaş Veli dergahı’na yazıla.
Hizmetiniz kabul, muradınız hasıl ola.
Korktuğunuzdan emin, istediğinize nail eyleye...
Hizmetinde bulunduğunuz erenlerin,
Evliyaların himmetleri üzerinizde hazır ve nazır ola.
Nur-i Nebi, Kerem-i Ali gerçekler demine hu...”
Duayı muteakip dede ayağa kalkar. Çerağı meydanın ortasına getirir. Yönü peygamber postu denilenkendisinin vekaletten oturduğu posta dönük olmak üzere diz üzeri oturur. Hizmet sahipleri dedenin geri tarafında duadaki sırayı bozmadan ayakta beklerler. Dede:
“Allah Allah...
Batın oldu çerağı nur-ı Ahmed.
Zahir oldu şems-i mah-ı Muhammed.
Allah eyvallah hu dost...” der ve çereğı sır eder, başka deyimle delili dinlendirir (Çerağı söndürür). Hep birlikte meydan-ı erenlere niyaz ederek, cem evini terk ederler.
Verdiğimiz örnek, görgü kurbanı (terceman kurbanı), ikrar verme (yola alınma kurbanı), musahip kurbanında aynen uyulanır.
Abdal Musa kurbanında da genelikle aynı kurallar geçerlidir. Bazı bölgelerde, deyiş, düvaz ve semahla yetinilmekte ise de genel ve temel kural, örnek verdiğimiz biçimdedir.
Kurban Bayramı’nda, adak kurban kesilmesinde, Muharrem kurbanında, Nevruz ve ve Hızır Ilyas ve ziyaret kurbanlarında sadece deyiş ve düvazlar ve dualar okunur.
(Bu örnekte anlatılan cem; her yer için geçerli değildir. Özelikle dualar, diğer bölgelerde değişir. Dua sonlarında, dedelerin ocak büyükleri de duaya eklenir.
Bugün ocak zade denilen, eskiden genelikle “Sufi sürekleri” olarak adlandırılan kesimler Hacı Bektaş Veli dışından, soyları 12 Imamlara bağlanan dedeler grubu olarak Alevilerin önemli bir bölümünü denetim altına almışlardır. Temeli aynı olmakla birlikte, bu Ocakzade kesimi ile Çelebi kesimi arasında uygulamada bazı farklılıklar görülür.)
Kitap: Türk Aleviliği
Yazar: Rıza Zelyut
Ekleyen: Seyyid Hakkı