Yol ve Erkan, Dört kapı
Yol ve Erkan, Dört kapı
Yol ve erkan kimden kalmıştır? Şeriat, tarikat, marifet ve hakikatin aslı ve bünyadı nasıl olmuştur? Ve kim işlemiştir? Işte mühüm bir soru ki, halolunmalıdır. Ta ki hiçbir müşkil kalmasın.
Evela yolun aslı nedir?
Ibni Abbas radıyallahü anhın Şah-ı Merdan Ali´den rivayet ettiğine göre: şeytanın Adem peygambere adavetine sebep şudur ki, Hak yedi defa: «Ademe secde et» buyurdu da, şeytan etmedi. Bu yüzden şeytan oldu. Ademe düşmanlık bağladı. Halık-ı alem kudretini aşikar kılmak diledi. Yüksek alçak, sağ sol, şark garp, cenup şimal, yer gök, güneş ay, ay yıldızlar, yıl gün, bütün bunları bünyadedince, kemal-i kereminden ve lütfü inayetinden bir yeşil derya yaratti.
Sonra o deryaya nazar buyurdu. Derya dalgalandı, cüşa geldi. Ve bir cevheri dışarıya düşürdü. Hak celle ve âlâ bu cevheri aldı. Ilk şak eyledi. Parçalar biri yeşil, biri ak nur oldu. Yeşil kubbe misali bir kandil aslı durmaktaydı. Hak taala bu nurları, bu yeşil kube misalinde asılı olan kandile koydu. Yeşil nur Muhammed Mustafa´nın, ak nur da Murtaza Ali´nin nuru oldu, ki bunlar bütün ruhların kadimi idi. Sonra Hak Sübbanehü ve taala bir melek yarattı ve adını Cebrail koydu.
Ona sordu: «sen kimsin, ben kimim?» dedi. Melek dedi ki: «sen sensin, ben de benim!» dedi. Bunun üzerine Hak taala ona kahır eyledi. Bir od gibi nesne yaktı. Gubar oldu, toz oldu. Hak taala müteakiben beş melek yarattı. Onlara da aynı suali sordu. Aynı cevabı alınca, hepsini halek etti. Aradan altı bin yıl geçti. Bir melek daha yarattı. Bu meleğinde ismini Cebrail koydu. Gene sorusunu tekrarladı. «sen kimsin, ben kimim?» dedi. Cebrail cevap vermeyince: «Uç» diye emrolundu. Altı bin yıl gezdi. Bin yıl uçtu. Sonra gene huzur-i ilahiye geldi. Hak taala gene sordu: «sen kimsin, ben kimim?» dedi. Cebrail gene cevap vermedi. Tekrar emir olundu. Uçtu, altı bin yıl seyreyledi. Fakat artık aciz kalmış, düşmeli olmuştu.
Hak taala o zaman, inayetiyle batın gözünü açtı. Kandil-i kudreti gördü. Ona kondu. Fakat kapısını bulamadı. Niyaza vardı. niyazbend oldu. Bir kapı açılı verdi, hemen içeriye girdi. Iki nur gördü ki, bir vücut olmuş. Biri ak diğeri yeşil. Nur nida etti: «Ey Cebrail! Var buradan hazreti izzete git. Sana sual etse gerek. Sorarsa , şöyle cevap ver. Sen haklısın, ben mahlukum, de!» hak taala meleğine hitab etti: «sen kimsin, ben kimim» Cebrail: «sen haklısın, ben mahlukum» diye cevap verince , Hak taala dedi ki: «rahmet üstadına ve pirine!» burda pir Muhammed Mustafadır. Üstat da Aliyyül Murtaza´dır.
Temennası böyle olacak, Hak cella ve Alâ sonra dört melek yarattı. Biri Mikail, biri Israfil, biri Azrail ve biri de Azazil´di. dördü Cebraili bilmiyorlardı. Evvela birbirlerine, sonra Cebrail´e sordular: «sen kimsin, ben kimim?» Cebrail dedi ki: «bir mahluksunuz, ben de bir mahlukum» dedi. Mikail, Ifrail, Azrail kaail oldu. Fakat Azazil kaail olmadı. Bunun üzerine Cebrail: «geliniz göstereyim» dedi. Hep birlikte Cebrail´i takip ettiler. Zahiri, batını nurla memlu, beyaz, müdevver, kubbe (yuvarlak)misali, muallak bir kandil gördüler. Yedi kapısı vardı. fakat kapıları açılmadı.
Cebraildedi ki: «ya Rab! Ne hal oldu?» «kandilin her kapısına bin bir gün hizmet etsinler» diye nida buyurdu. Hizmet ettiler. Azazil de bin bir gün ibadet etti. Nihayet kapı açıl dı. Içeriye girdi. Bir vücut olmuş iki nur gördü. Bu esnada bir avaz işitildi: «o nura secde et!» dedi ki: «bu da yaratılmış bir vücut» dedi. Secde etmedi. Üstüne tükürdü. Benlik yurduna oturdu. O tükürdükten bir tevkilnesne bitti. Bu bir «tavk» tıki nihayet şeytanın boynuna geçti. Iste şeytanın Ademe adaveti buradan başlar. Tarih-i Caferi´de mufassalan beyan olunmuştur. Şimdi hazreti melik´i yezel ve yezal şühid-i zat-i ezeliyyete mir´at zuhuru için hubb´I zatı hüveyda ve cüşan oldu.
Melekeler, levh, kalem, cennet, cehennem, gökler ve arzın hilkatinden üç yüz yirmi dört bin yıl once, kabza-i kudretle cemal-i nurundan, Hak taala bir avuç nur kabzeyledi ki, Muhammed ve Ali´nin nurudur, o nurdan Muhammed ve Ali´yi yarattı. Ilk mahluktur. Sonra «bana secde eyleyin» diye emreyledi. Dünya yıllari»le yüz yirmi dört yıl, secde emrinde, Hakka hizmet ettiler. Müteakiben zahiri ve batını nur ile memlu, nur-i Muhammed ve Ali´nin lem´asından bir inci yaratıldı ki, nur-i Muhammed ve Ali burada karar kıldı. Bu aleme «Alem-i Umman» derler.
Bu alem-i ummanda henüz Cebrail ve sair melekler yaratılmadan once, biri diğerinin üzerinde yetmiş bin şehir halk olundu. Her birinin genişliği arzın yetmiş misli büyüklüğünde idi. Her birine yetmiş bin mahluk yerleştirilmişti ki, bunlar melekler ve insü cinden gayrı mahluklardı. Hak taala «olun» buyurmuş, o anda cümlesi halk olunuvermişti! Bu mahlukların her biri yetmiş bin yıl ömür sürüyor, yedi farz, üç sünnet üzere Hakkı birleyip, Hakka ibadet ve taatle meşgul oluyorlardı. Fakat vakta ki içlerinden tarik düşmanı, çirkin kokulu, sufi sözleriyle bir kaçı, emr-i hakka muhalefet ve isyan etti. Allahın emrinikırdı. Muhammed ve Ali erkanından ayrıldı. Hak taala da sarsar-ı (Tufan, deprem) kahriyle o şehirleri birbirine vurup pare kıldı. Içindeki mahluklarla birlikte bir anda yok ediverdi.
Aradan zaman geçti. Hak taalanın gene bir nevi mahlukat halkına iradesi taalluk etti. Kezâ alem-i ummanda seksen bin şehir halk etti. Fakat bu şehirler evvelkilere nazaren küçüklerdi. Bütün bu şehirleri, kudret ve kuvetiyle, hardal taneleri gibi, bir cins hububatla doldurdu. Ve akabinde bir yeşil kuş halk etti. Ve bu kuşa o tanelerden yılda bir tane gıda takdir eyledi. Bu mübarek kuş, şehirlerin etrafında uçar, yılda bir tane yemek suretiyle kanaat ve kıfaf-ı (yetinmek) nefsederdi.
Akibet bütün şehirlerin taneleri tükendi. Artık yiyecek bir şey kalmamıştı. Kuşun ruhu vücudundan uçup gidince, meşiyet-i hak gene çuşa geldi. Şahid-i zatı hakka mie´at, bir çeşit mahlükat halkına iradesi taalluk etti. Beni Adem suretinde, yüz yirmi bin cismi latif halk eyledi ki, hepsi Ebülbeşer Ademden gayri ve meleklerden evveldir. Fakat bunları birden değil de, birer birer halk etti. Ve her birine seksen bin yıl ömür takdir buyurdu. Böylece bu mahluklar da birer birer gelip geçti. Fena buldu. Gene vücud-i alemde yanlız Muhammed ve Ali´nin ruhu kaldı. Hasılı kelam, bu beyanlardan kolaylıkla anlaşılır ki, nur-i Muhammed ve Ali kadimdir.
Imam Cafer-i Sadık BUYRUĞU
Hazırlayan: Adil Ali Atalay, Can yayınlar, 5.Baskı
Ekleyen: =Seyyid Hakkı=