Alevi inancında, Pirlik kapısı.
Alevi inancında, Pirlik kapısı.
Pir; Farscada, Ihtiyar demektir. Arapcada, Şeyh demektir. Alevi inancında ise; Hz.Muhammed’din, Şahı Merdan Ali’nin soyundan gelen, cem yürüten din önderleridir.
Imam Cafer-i Sadık buyurur ki: “Ol zamandan bugüne kadar, şeriat, tarikat, marifet, hakikat ve pirlik-secde Muhammed Ali’den kaldı. Ol sebepten, evlad-ı Resulden gayrisine pirlik etmek ve talip olmak caiz değildir. Yediği, içtiği haramdır. Murtadı tarikat, murtadı hakikattır. Ve hem irşadı ve biatı ve tövbesi makbul değildir. Çünkü evlad-ı Resulden biat yoktur. Sermayesiz kalmıştır. Onun aslı, asla yoktur. Ol kimse Oniki Imam dergahından nasipsizdir.
Hz.Muhammed bir hadiste buyurur ki, “Allah-u teala hazretleri kelamı kadiminde öyle buyurmuş ki, «asıl asırdır» demiştir. Zira ezelden hırka ve meftul ve irşad ve tövbe ve pirlik ve seccade bunun cümlesi Şah-ı Merdan Ali’ye gelmiştir. Şimdi Şah evladı ve nesli olmayan kimseye pirlik etmek caiz değildir. Evlad-ı Muhammed-Ali’den olaki pirliği caiz ola. Ilmi ile amil ola. Dört kapı, kırk makamdan On İki erkandan, On Yedi Kemerbest’en, Üç Sünnetten Yedi Farzdan bir şarttan, meşayihi kübra ilminden haberder ola. Ve tarikat ile otura dura ki hakikat ile yola vara ki pirliği caiz ola.”
Yine Imam Cafer-i Sadık buyurur ki:
”Pir olan kimselere gerektir ki kamil olalar. Dört kapı nedir, bileler. Evvel şeriatı, ikinci tarikatı, üçüncü marifeti, dördüncü hakikatı bilmek gerktir ki bunlar nereden geldi ve neden hasıl oldu, aslı nedir, bunların edebi nedir, udu nedir, hayası nedir, erkanı nedir, tövbesi nedir, farzı nedir, sünneti nedir, nafilesi nedir, işlemesi nedir bunları bile.
Ve bir dahi, şeriat kaçtır, tarikat kaçtır, marifet kaçtır, hakikat kaçtır ve ondan sonra şeriat ne ile tamam olur, marifet ne ile tamam olur, hakikat ne ile tamam olur, bunları bilmek gerek. Bunlar nedir? Eğer bu dört erkanı böylece bilmezse ol pirin pirliği caiz olmaz.”
Bir pirin, talibini irşad edebilmesi için yolun ilim irfanından haberdar olamsı gerektir. Önce kendisi her haliyle taliplerine örnek olmalı, her haliyle talibinin kalbinde yerini yapması gerekir. Bunu gerçekleştiren bir pir, kendi taliplerini irşad etmede zorluk çekmez ve talibi yanlışa yönlendirmediği gibi saptırması da mümkün değildir. Bu ilme eremeyen pirler, duyduklarıyla yetinmeleri; Hem yolu, hem de talibi saptırır ve sapkınlığa götürür.
Pir, toplumun manevi hizmetiyle yükümlüdür. Taliplerin, toplumun sorunlarını her haliyle çözen ve cevap bulandır. Toplumu, yaptığı muhabbetiyle hoş eden, eğiten, doğru yolu gösteren, Hakk’ın doğru yolunda yürümelerini sağlayandır. Önderdir, yapıcıdır, muhabbetçidir ve adaletli davranandır.
Pir, kendisine gelen bir davayı çözemediği zaman, o davayı bir üste yani mürşid’e havale eder. Eğer mürşidde bu davayı çözemesse, dava mahşere havale edilir yani Hakk’a havale edilir. Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi; Kalsın benim davam mahşere kalsın, ulu divana kalsın.
=Seyyid Hakkı=